Vakanüvis yazdı: Ormanlar, barışta da savaşta da hayati önemde
Özel Yazı

Ekolojik dengeden endüstriyel katkıya, orman köyleri temelli sosyo-ekonomik dengelerden estetik ihtiyaçları gidermeye kadar sayısız faydayı sağlayan ormanlarımız, savaş zamanında da çok önemli fonksiyonlara sahipti. Orman Mühendisi Erhan Kılıç’ın Ormancılık Araştırma Dergisi’nin Yıl, 2018, Sayı, 5’te yer alan yazısının başlığı bile bu önemi ortaya koyuyor: “Karabekir Paşa: Kurtuluş Savaşı’nı Ormanlar Sayesinde Kazandık”.

KARABEKİR PAŞA, ÇOCUKLAR KADAR ORMANLARLA DA İLGİLİYDİ

Milli Mücadele’nin en önemli isimlerinden birisi olan Kazım Karabekir Paşa, askeri bir stratejist ve cephe adamı olmasının yanı sıra sivil hayata ilişkin çözüm odaklı projeleriyle de biliniyordu. Bu çerçevede, Doğu Cephesi’nde görev alır almaz kimsesiz çocuklara yönelik çalışmalara başlayan Kazım Karabekir, kısa sürede 50 bin civarında kimsesiz çocuğu raporlamıştı. Çocukların aileleri ağırlıklı olarak Ermeni çetelerince katledilmişti. Karabekir sadece sorunu tespit etmekle kalmamış ve Erzurum’da hemen harekete geçerek 6 bin yetim ve öksüz çocuğu koruma altına almıştı. Kazım Karabekir, ömrünün sonuna kadar da “çocuk davası”nı takip etmiş, bakıma muhtaç çocuklara yönelik çalışmalarını sürdürmüştü. Karabekir’in çocuklar kadar önem verdiği diğer bir konu ise ormanlardı. Karabekir, ormancılık alanında fahrî doktoraya layık görülecek kadar da bu sahayla ilgiliydi.

Vakanüvis yazdı: Ormanlar, barışta da savaşta da hayati önemde

“ORMANSIZ MEMLEKET, SAÇSIZ KIZ GİBİDİR”

Kazım Karabekir’in Milli Mücadele döneminde başlayarak Cumhuriyet’in ilk yıllarını da içine alan süreçte ülkenin orman varlığına, dolayısıyla da orman köylüsüne yönelik katkılarına yakinen şahit olan Orman Mekteb-i Âlîsi (Bugünkü İstanbul Üniversitesi Orman Mühendisliği Fakültesi) yönetimi, 15 Kasım 1923 tarihinde Paşa’yı okula davet ederek kendisine “fahrî müderrislik” (fahrî doktora) tevcih etmişti. Kazım Karabekir, buradaki törende yaptığı konuşmada, şunları söylemişti: “Ormanlar hakkında hissiyatımı arz edeyim. İnsanın bir iki ağaca bakarken ruhundan gülümsememesi mümkün müdür? Fakat bütün bunlara rağmen öyle yerlerimiz, öyle memleketlerimiz var ki tek ağaçtan bile mahrumdur. Ormansız memleket saçsız kız gibidir. Ormansız yerlerde toprak felâketi daimîdir. Ormanlar memleketlerin, beldelerin sıhhat ve feyz kaynağıdır. Fakat biz maalesef orman ilmini bilmiyoruz. Bunu halka anlatacak sizlersiniz. Bugün sizin aranızda bulunduğum için en şerefli dakikalarımı yaşıyorum. Teklif ettiğiniz Fahrî Müderrislik benim için ebedi bir şereftir.”

Vakanüvis yazdı: Ormanlar, barışta da savaşta da hayati önemde

BİR YANDAN SAVAŞ DEVAM EDERKEN BİR YANDAN DA ORMANLARA İLİŞKİN KANUNLAR ÇIKARTILIYORDU

Kazım Karabekir, tören sonrası öğrencilerle yaptığı sohbette ise Kurtuluş Savaşı sırasında ormanların ifa ettiği yararlılıkları, biraz üstü kapalı olarak şöyle ifade etmişti: “Hür bir hava teneffüs ediyoruz. Size ilk defa işiteceğiniz bir cümle söylüyorum: Biz İstiklâl Harbini ormanlar sayesinde kazandık. Bu bir muammadır. Daha bir zaman da muamma olarak kalsın. Onu gelecek zaman halledecektir.”

Karabekir’in, ormanların önemine dair düşünceleri ve bu sahaya yönelik ilgisi daha da eski yıllara dayanıyordu. Savaş şartlarında milletin sosyo-ekonomik durumunun geriye gitmesini durdurmak, mevcudu korumak ve hatta daha da ileriye taşımanın önemini bilen Kazım Karabekir, ormanlar ve çevresindeki yerleşim birimlerinde yer alan halkın durumuna da bu mantıkla yaklaşmıştı. Karabekir’in ön ayak olmasıyla Birinci Meclis’in ilk kanunlarından birisinin ormancılıkla ilgili çıkması elbette de tesadüf değildi. Kurtuluş Savaşı sırasında ormanlarımız, resmi ve askeri ihtiyaçların karşılanması ile birlikte halkın “yapacak” (inşaat ve sair ihtiyaçlar) ve yakacak odun ihtiyacını sağlanması noktasında çok önemli bir sahaydı. Meclis, ormanla ilgili çıkarmış olduğu kanunlarla halkın yanında olduğunu göstermişti.

Vakanüvis yazdı: Ormanlar, barışta da savaşta da hayati önemde

SAVAŞIN YARALARI, MİLLETİN SAHİPLENDİĞİ ORMANLARLA SARILDI

11 Ekim 1920 tarihinde çıkartılan 39 Sayılı “Baltalık Kanunu”, orman köylülerini ormandan pay sahibi yaparak buraların – hem de savaş şartlarında - kanunsuz, usulsüz ve düzensiz bir şekilde tahrip edilmesinin önüne geçmişti. Kanunla “odunculuk, kömürcülük ve kerestecilik ile uğraşan veya azami 20 kilometre mesafe ile büyük ormanlara komşu olan ve ormanla ilişkisi bulunan köylerdeki her haneye azami 18 dönüm orman verilmesi, bu yerlerin korunmasından ise İhtiyar Heyetinin gözetiminde köy halkının sorumlu olması” hükme bağlanmıştı. Kanunla ayrıca, köylülerce bu yerlerden üretilecek, yapacak ve yakacak odunların pazar yerlerinde satılması durumunda, vergi alınmayacağı gibi, belirlenecek günlerde köylerin imarı ve köy sandığına kaynak sağlamak için satış yapma hakkı da verilmişti. Kanunun ruhu, gerçekçi bir yaklaşımla orman çevresinde yaşayan vatandaşlara ormandan pay vermeyi, böylece bu zenginliğin kontrollü bir biçimde korunmasını amaçlamıştı. Yine Baltalık Kanununun dışında çıkartılan üç diğer kanunla da resmi kurumların, askeriyenin ve halkın ihtiyacı olan yakacak odunun tarife bedeli ile satılması, savaşta evi yıkılan halka ücretsiz kereste verilmesi ve yine savaş, isyan ve afetler sebebiyle tamir gereken yapılar için ücretsiz kereste verilmesi hükme bağlanmıştı.

* Düzeltme ve özür: Bir süre önce “Osmanlı da orman yangınlarıyla boğuşurdu” başlığıyla yayınladığımız yazıda, Orman Mühendisi Sayın Erhan Kılıç’ın “Ağaç ve Orman” dergisinin 2020 yılı, 1’inci sayısında yer alan “Osmanlı Ormancılığında Orman Yangınlarıyla Mücadele” başlıklı makalesinden yararlanmıştık. Ancak editoryal bir hata sonucu makaleye atıf satırı sayfada yer almamıştı. Daha sonra yazıyı, atıf satırıyla birlikte yeniden yayınladık. Bu vesileyle hem Sayın Erhan Kılıç’tan hem de okurlarımızdan özür diliyoruz.