Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ve Hz. İsa
ensonhaber.com

Kur'an-ı Kerim'deki tüm kıssalar elbette dikkat çekici ve mucizevîdir. Ancak Meryem Suresi'nin diğerlerinden daha farklı olarak etkileyici, çarpıcı ve fonetik bir yapısı var. Peki Meryem Suresi'nde bizlere ne anlatılıyor? Hz. İsa'nın doğumu nasıl oldu? En sağlam kaynağımız olan Kur'ân-ı Kerim'i baz alarak, tüm detaylarıyla sizler için araştırdık...

Kur’an’da ve hadislerde en çok övülen kadınların başında gelen Hz. Meryem; iffet, ismet ve takvâ gibi özellikleri kendisinde toplamış bir şahsiyettir.

Hz. Meryem bedenî ve ruhî saflığı, kendini Allah’a ibadete adaması, iffet ve namusunu koruması sebebiyle “Betûl” olarak adlandırılmıştır. Betûl ayrıca mânevî mükemmellikle birlikte fizikî güzelliği de ifade ettiğinden Hz. Meryem, zamanının en güzel ve en mükemmel kadını olarak da tanımlanmaktadır.

HZ. MERYEM PEYGAMBER MİDİR?

Kadınlardan peygamber gelmediği konusunda görüş birliği vardır. Ancak İmam Eş’arî’nin,  kadınlardan altı peygamber geldiğini söylediği nakledilmiştir. Bunlar: Hz. Havva, Sâre, Hz. Mûsâ’nın annesi, Asiye, Hacer ve Meryem’dir. el-Kurtubî  şöyle demiştir: “Sağlam görüşe göre Hz. Meryem peygamberdir. Çünkü Allah Teâlâ ona melek aracılığı ile vahiy göndermiştir. Âsiye’ye gelince, onun peygamberliğine delâlet eden bir nakil yoktur.”

Kadınlardan da peygamber olabileceğini savunan Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, peygamberliğini kabul ettiği altı kadın arasında Meryem’i de saymıştır. Meryem’in tertemiz olması (Âl-i İmrân 3/42) onun “maddî ve mânevî kötülük ve günahlardan uzak olduğu” şeklinde anlaşılmakta, bu ifade Hristiyanlık’taki Meryem’in günahsızlığına işaret olarak görülmektedir.

Aynı âyette onun seçilmişliğinden söz edilmiş olması ise onun Âsiye, Fâtıma ve Hatice ile birlikte cennet kadınlarının önde gelenlerinden olduğunu ifade etmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ve Hz. İsa

İSLÂM'DA HZ. MERYEM

TDV İslâm Ansiklopedisi'nde yer alan bilgilere göre, başta Kur'ân-ı Kerim olmak üzere diğer kaynaklarda da Hz. Meryem ile ilgili şu şekilde net bilgiler yer almaktadır.

Meryem adı Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi üçü Îsâ b. Meryem şeklinde olmak üzere otuz dört yerde geçmekte, ayrıca Kur’an’ın on dokuzuncu sûresi bu isimle anılmaktadır.

Hz. Meryem, Kur’an’da ismiyle anılan yegâne kadındır. Babasının adı İmrân’dır (Âl-i İmrân 3/35; Tahrîm 66/12).

Annesinden adı verilmeksizin İmrân’ın karısı diye bahsedilmektedir. Diğer İslâmî kaynaklarda Meryem’in annesi Hanne, Fâkūz’un (Fakūd) kızı ve Îşâ’nın kız kardeşi olarak geçmektedir.

Meryem’in kavminin ona hitap ederken “Ey Hârûn’un kız kardeşi” demesi de (Meryem 19/28) onun Mûsâ ve Hârûn’un soyundan olduğunu göstermektedir.

Meryem’in dünyaya gelişine dair Kur’ân-ı Kerîm dışındaki İslâmî kaynaklarda yer alan rivayetler, Protevangelium ve De Nativitate Mariae’deki bilgilerle hemen hemen aynıdır. Buna göre İmrân ve Hanne yaşlıdır ve çocukları olmamıştır. Bir gün ağaç üzerindeki bir kuşun yavrusunu beslediğini gören Hanne, Allah’a dua ederek kendisine bir çocuk vermesini diler ve eğer duası kabul edilirse doğacak çocuğu mâbede (Beytülmakdis) adayacağını vadeder. Bu vaat onun erkek çocuk beklediğini göstermektedir, zira yahudi şeriatına göre mâbede erkek çocuklar adanmaktadır.  Hanne’nin duası kabul edilir, fakat bir kız çocuğu dünyaya getirince şaşırır, ancak Allah Hanne’nin adağını da kabul eder.

Kur’an’da İmrân’ın karısının doğacak çocuğunu Rabbe adadığı, kız olunca ona Meryem adını verdiği, kovulmuş şeytana karşı onun ve soyunun korunmasını dilediği ve Allah’ın bu dileği kabul ettiği nakledilmektedir (Âl-i İmrân 3/35-37).

Hadiste de Meryem ve İsâ’nın günahtan korunmuşluğuna işaret edilmektedir. Çocuğa annesinin isim vermesi ve babasından hiç söz edilmemesi, Meryem’in babasının daha o doğmadan önce vefat ettiği şeklinde yorumlanmaktadır (Müsned, II, 233; Buhârî, “Enbiyâʾ”, 44; “Tefsîr”, 3/31; Taberî, Câmiʿu’l-beyân, III, 235; Fahreddin er-Râzî, VIII, 27).

Hanne, adağı gereği çocuğunu doğar doğmaz veya sütten kesildikten sonra Hârûn soyundan din adamlarının bulunduğu Beytülmakdis’e götürerek onlara teslim eder. Zekeriyyâ, Meryem’in teyzesinin kocası olduğu için onu himayesine almak isterse de yahudi din adamları, Meryem’in babası İmrân’ın kendi dinî liderleri olması sebebiyle çocuğu kendileri almak istediklerinden bunu kabul etmezler.

Sonuçta Tevrat’ı yazdıkları kalemlerini suya atmak suretiyle kura çekerler. On dokuz veya yirmi dokuz kişi arasından sadece Zekeriyyâ’nın kalemi suyun üzerinde kalır; böylece Meryem’in himayesini o üstlenir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, III, 241-244, 246).

Kur’an’da da nakledilen kura çekme hadisesi (Âl-i İmrân 3/44), Hristiyan geleneğinde evlenme çağına gelen Meryem ve onun himayesini üstlenecek olan Yusuf’la ilgilidir.

Zekeriyyâ, Meryem’i himayesine alır ve evine götürüp teyzesine teslim eder, ayrıca ona bir sütanne tutar; Meryem ergenlik çağına gelince onu annesinin adağının gerçekleşmesi için mâbede götürür. Meryem orada bir odaya yerleşir.

Kur’an’da anlatıldığına göre Allah ona hüsnü kabul gösterir ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirir. Melekler ona, “Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına üstün kıldı. Rabbine ibadet et, secdeye kapan, eğilenlerle beraber sen de eğil” diye tavsiyelerde bulunurlar (Âl-i İmrân 3/37, 42-43).

Ergenlik çağına gelen Meryem ya hiç âdet görmez veya âdetli günlerinde teyzesinin evine gider, âdeti bitince de geri dönerdi. Yaşı bir hayli ilerleyen Zekeriyyâ, artık Meryem’le ilgilenemeyecek hale gelince İsrâiloğulları’ndan Meryem’i himaye edecek birini bulmalarını ister. Çekilen kura sonucu Meryem amcasının oğlu Yusuf’un himayesine verilir (Sa‘lebî, s. 285).

Bazı kaynaklarda Yusuf yerine Cüreyc ismi geçmektedir. (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, III, 246). İncil’de Meryem’in kura sonucu Yusuf ile nişanlandığı belirtilirken Kur’an’da bu nişanlılıktan söz edilmez; diğer İslâmî kaynaklarda ise sadece Zekeriyyâ’nın yaşlılığı sebebiyle Meryem’le Yusuf’un meşgul olduğu belirtilir.

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ve Hz. İsa

Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiğine göre ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilen, diğerleriyle arasını bir perde ile ayıran Meryem’e, düzgün bir insan şeklinde görünen melek ona bir erkek çocuk doğuracağını müjdeler. Meryem’in, kendisine bir erkek eli bile değmemişken bunun nasıl olacağını sorması üzerine, “Allah dilediğini böylece yaratır. Bir işin olmasını dilerse ona ol der, o da olur” cevabını verir (Âl-i İmrân 3/35-47; Meryem 19/16-21; et-Tahrîm 66/12).

İslâmî kaynaklara göre Meryem ve amcasının oğlu Yusuf mâbed hizmetinde çalışmaktadır. Meryem on üç, on beş veya on yedi yaşında iken (Mes‘ûdî, I, 63) bir gün su almak üzere Silvan mağarasına gittiğinde parlak yüzlü, henüz sakalı çıkmamış, saçları dalgalı bir delikanlı şeklinde görünen Cebrâil ona bir çocuğu olacağını müjdeler.

Kur’an’da, “İmrân kızı Meryem’e ruhumuzdan üfledik” denilerek hamile kalış keyfiyeti anlatılmaktadır (et-Tahrîm 66/12). Ancak meleğin üflemesinin şekli konusunda farklı görüşler vardır (Fahreddin er-Râzî, XV, 316).

Kur’an dışı kaynaklara göre Meryem’le birlikte mâbed hizmetinde bulunan Yusuf, Meryem’in hamileliğini farkedince büyük bir şaşkınlık yaşamıştır. Çünkü o, Meryem’in günah işlemeyeceğini bilmektedir. Meryem’in kendisine gerçeği anlatması üzerine Yusuf, onun yorulmaması için mâbedin işlerini kendisi üstlenir. Ayrıca Meryem’in ve doğacak çocuğun başına bir kötülük gelmesinden endişe etmektedir. Doğum yaklaşınca Meryem’in İlyâ’ya (Kudüs) 6 mil mesafedeki Beytülahm’e gittiği veya Yusuf’un onu Mısır’a götürdüğü nakledilir.

Meryem doğum sancısı başlayınca bir hurma ağacına yaslanır ve, “Keşke daha önce ölseydim de unutulup gitseydim” der. Kendisine üzülmemesi, alt yanında bir ark meydana getirildiği, hurma dalını silkeleyip yemesi ve insanlarla karşılaştığında konuşmaması söylenir (Meryem Suresi 19/23-26). Buna benzer ifadeler apokrif Matta İncili’nde de yer almaktadır.

Kur’an’da bildirildiğine göre doğumdan sonra kavminin yanına gelen Meryem’e halk, “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi, annen de iffetsiz değildi” diyerek onu kınar. Meryem hiç kimseyle konuşmama adağında bulunduğu için kendisi cevap vermeyip çocuğu gösterir ve çocuk kendini tanıtan açıklamalar yapar (Meryem 19/26-29).

Yusuf’a Kral Hirodes’in Îsâ’yı öldürmek istediği melek tarafından bildirilince Yusuf, Meryem ve Îsâ’yı alarak Mısır’a gider ve orada on iki yıl kalırlar. Kur’an’da Meryem ve oğlunun oturmaya elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirildiği belirtilir (el-Mü’minûn 23/50). Bu yerin Mısır, Dımaşk, İlyâ, Beytülmakdis, Remle olduğuna dair değişik rivayetler vardır (Sa‘lebî, s. 293, 295). Hıristiyan dinî literatüründe olduğu gibi İslâmî kaynaklarda da Hz. Meryem’in bundan sonraki hayatıyla ilgili bilgi yoktur.

İslâmî kaynaklarda nakledildiğine göre Allah, Hz. İsâ’yı semaya ref‘etmek istediğinde havârilerden Şem‘ûn es-Safâ (Simun Petrus) ve Yahyâ’dan (Yuhannâ) Meryem’le ilgilenmelerini ister. Bu iki havâri Meryem’i alarak dinî davet için Roma İmparatoru Mârût’a (Neron) giderler, ancak Petrus ve havârilerden biri olan Taddeus öldürülür; Meryem ve Yuhannâ kaçarlar, yakalanmak üzere iken toprak yarılır ve kaybolurlar. Meryem, Hz. İsâ’dan sonra altı yıl yaşamıştır.