Vakanüvis yazdı: Antik Çağ pandemileri
ensonhaber.com

Koronavirüs salgınıyla birlikte hemen hepimiz salgın ne demekmiş, bir fikir sahibi olduk.

Son pandemi, gezegeni neredeyse tepeden tırnağa değiştirdi, değiştirmeye de devam ediyor.

Daha önce görülmedik pek çok şey, artık günlük hayatın bir parçası. Aslında eski çağlarda da hep böyle olmuş. Antik çağın hemen her pandemisi, ülkeler üzerinde büyük değişikliklere yol açmış.

PANDEMİ KELİMESİNİN KÖKENİ VE ANLAMI

Pandemi, Eski Yunanca'da tüm anlamına gelen “pan” ile insanlar anlamına gelen “demos” kelimelerinden türetilmiş bir tabir. Bir hastalığın “pandemi” olarak nitelendirilebilmesi belli kriterlere bağlı. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre “Nüfusun daha önce maruz kalmadığı bir hastalığın ortaya çıkması, hastalığa sebep olan etmenin insanlara bulaşması ve tehlikeli bir hastalığa yol açması, hastalık etmeninin insanlar arasında kolayca ve devamlı olarak yayılması.” halinde bu durum pandemi olarak tarifleniyor.

Vakanüvis yazdı: Antik Çağ pandemileri

PAGAN TOPLUMLAR “PANDEMİ TANRILARI” İCAT ETMİŞTİ

Eski çağlardan bu yana da insanlık çok sayıda salgın görmüş, büyük bedeller ödemiş. Antik dönemlerde görülen salgın hastalıklar, milletlerin inanç kaynaklarında da kendisine yer bulmuştu. Putperest toplumlarda “pek çok şeyin tanrısı” gibi “salgın hastalıklar tanrısı” da bulunuyordu. Antik Yunan’da Apollon, müzik ve sanat tanrısı olarak tanınmasının yanında salgın hastalıkların da tanrısı kabul ediliyordu.

Eski Çin toplumlarında Wen Shen, Mısır’da Reseph, Roma’da Vejovis, Aztekler’de Xipe Totek, Moğollar’da Bogoma da yine salgınların tanrılarıydı. MÖ 2000 yıllarında yazıldığı tahmin edilen Gılgamış Destanı’nda da “Senin yaptığın bu tufan yerine veba tanrısı kalkıp insanlara bulaşsaydı daha iyiydi.” ifadesi geçmekteydi.

HİTİT KRALI MURŞİLİ: SALGINLAR, KENDİELİMİZLE İŞLEDİĞİMİZ GÜNAHLARDAN DOLAYI

Stratejik Düşünce Enstitüsü analistlerinden Sinan Tavukçu’nun, “Salgın Hastalıkların Tetiklediği Dünya Tarihindeki Güç ve Düzen Değişiklikleri” başlıklı makalesinde, pandeminin antik çağlardan bu yana yol açtığı tahribat anlatılıyor. Veba hakkında kayıtlara geçen ilk bilgi, MÖ 14’üncü yüzyılda Hitit uygarlığında görülüyor.

Hitit tabletlerinde, salgının 20 yıl boyunca devam ettiği, vebayı Hitit ordusunun Babil seferinden dönerken beraberinde getirdiği, hatta Kral I. Şuppililuma’nın da vebadan öldüğü, tahta geçen kralın küçük oğlu II. Murşili’nin döneminde de çok sayıda can kaybı yaşandığı belirtiliyordu. Hitit Kralı II. Murşili’nin,“Salgın hastalıklar, insanların kendi elleriyle işledikleri günahlar yüzünden tanrılar tarafından cezalandırılmasının bir sonucu. Ben günah işlemedim ama babam işlemişti. Böyle oluyor, babasının günahı oğluna geçiyor.” şeklindeki sözleri bir tablete kazınmıştı.

Vakanüvis yazdı: Antik Çağ pandemileri

İKİ ROMA İMPARATORU PANDEMİDEN ÖLMÜŞTÜ

Eski Yunan’da sık sık salgın hastalıklar görülüyordu. MÖ 430’lu yıllarda, dünya nüfusunun 150 milyon olduğu tahmin edildiği bir dönemde ortaya çıkan “Atina Vebası”, 100 bine yakın insanın ölümüne yol açmıştı.Salgın, Atina ve Sparta arasında dar bir alanda devam eden Peloponez Savaşı’nın ikinci yılında başlamış ve tam beş yıl sürmüştü. Antik Yunan’ın ardılı Roma İmparatorluğu döneminde de salgın hastalıklar büyük yıkımlara yol açmıştı. Kayıtlara “Antonine Vebası” olarak geçen pandemi nedeniyle MS 165-180 yılları arasında Küçük Asya, Mısır, Yunanistan ve İtalya’da 5 milyon civarında insan ölmüştü. İmparatorluk ordusunun üçte birinin, nüfusunun ise yüzde 30’unun yitirildiği salgında, Roma İmparatorları Lucius Verus ve Marcus Aurelius Antoninus da hayatını kaybetmişti.

Kimi tarihçiler, bu salgının, Roma İmparatorluğu’nun yıkımına giden süreçte önemli bir etkisi olduğu görüşünü de dile getirmişti. Hastalığın Roma ordusunun büyük bir bölümünü yok etmesinen dolayı imparatorluk, 100 yıl kadar “barbar” diye adlandırılan Frank, Hun, Vandal ve Germen kavimlerin saldırısına uğramıştı. Yenilgiler, devlet içinde iktidar savaşlarını ve iç çatışmaları tetiklemişti. Kaos ortamında, Romalı pagan yöneticilerin yeni bir din olan Hıristiyanlık inananlarına ağır işkenceler yapması toplumsal barışı bozmuş, bu durum da kargaşayı sürekli hale getirmişti. Pandeminin bir etkisi de oluşan tepkilerle Hıristiyan nüfusun hızla büyümesiydi. İmparator Commodus 180 yılında, imparatorluğu diğer kavimlerin saldırısından korumak için Cermen (Gotlar) kabileleri ile askeri iş birliği anlaşması yapmak zorunda kalacak ve zaman içerisinde imparatorluk Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu adıyla anılacaktı.

YİRMİ YIL SÜREN “KIBRISLI VEBASI” TARIMI ÇÖKERTMİŞTİ

Adını, Kartaca piskoposu St. Cyprian’dan alan Cyprian (Kıbrıslı) Vebası’nın MS 250-270 yılları arasında yaklaşık bir milyon cana mal olduğu kayıtlara geçmişti. Pandemi o kadar amansızdı ki bazı günler 5 bin kişi hayatını kaybediyordu. Etiyopya’da patlak veren salgın, kısa sürede Roma, Yunanistan ve Suriye’ye de yayılmıştı. Hem komşu ülkelerin saldırıları hem de büyük şehirlerde tedavi imkanlarının daha gelişmiş olmasından dolayı, kırsal kesim nüfus köyleri terk etmiş, bu da tarım üretiminin çökmesine neden olmuştu.

Arkasından gelen kuraklık, sel ve kıtlık felaketleri ise yeni can kayıplarına yol açmıştı. Bu arada, Hıristiyan kiliselerinin hasta ve cenaze hizmetlerindeki üstün gayreti, yeni dine olan ilgiyi arttırmış, taraftarları giderek çoğalmıştı. Bu gelişmeler sonucunda, siyasi gücünü zaten Cermenler’le paylaşmak zorunda kalan Roma İmparatorluğu, salgını takiben benzer bir paylaşımı Kilise lehine de yaşamıştı. Süreç, Hıristiyanlığın resmi devlet dini haline gelmesi ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans İmparatorluğu) kurulmasına yol açacaktı.

Vakanüvis yazdı: Antik Çağ pandemileri

İSTANBUL’DA MEZAR YERİ KALMAMIŞ, CESETLER BOĞAZ’A ATILMIŞTI

İstanbul’un “Konstantinopolis” olduğu dönemde yaşanan veba salgını, şehri bir baştan bir başa cesetlerle doldurmuştu. MS 541, 542 yılları arasında yaşanan veba adını, kendisi de hastalıktan etkilenen ama hayatta kalan Bizans İmparatoru Justinian’dan alarak “Justinian Vebası” olarak anılmıştı. Kimi tarihçilerin, 25 milyonu aşkın insanın ölümüne yol açtığını tahmin ettikleri salgın, İstanbul’da günde bazen 10 bin kişinin ölümüne neden oluyordu.

Dönem tarihçilerinin yazdığına göre, ölülerin gömülmesine yer olmadığı için cesetler açıkta istifleniyor, şehir ceset kokusundan geçilmiyordu. Hatta, gömülecek yer sorunu nedeniyle ölü bedenler Boğaz’a atılıyordu. Pandeminin yeni varyantları 200 yıla yakın devam edecek, Bizans İmparatorluğu giderek zayıflayacak, böylece 630’lardan itibaren Müslümanların Yakın Doğu ve Afrika’daki Bizans eyaletlerini ele geçirmesini kolaylaştıracaktı.

PANDEMİLER ULUSLARARASI SİSTEMDE KIRILMALARA YOL AÇIYOR

Lefke Avrupa Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Ebru Oğurlu da salgın hastalıkların dünya sistemini değiştiren derinden etkilerini ele aldığı “Tarih Boyunca Pandemiler ve Uluslararası Sisteme Etkileri” isimli makalesinde, benzer değerlendirmelerde bulunuyor.

Oğurlu makalesinde, “Salgın hastalıklar tarihi değişimlerin ve gelişmelerin önemli bir parçasıdır. Sosyal, toplumsal ve siyasi gelişmeleri ciddi bir şekilde etkileyerek hem ulusal kamu politikalarında hem de uluslararası sistemde kırılmaları beraberinde getirmiştir.” ifadelerine yer veriyor.

Vakanüvis yazdı: Antik Çağ pandemileri