Vakanüvis, karikatüristin ölümü sonrası İslam'ın ilk Vilks'lerini yazdı
ensonhaber.com

İsveçli karikatüristin "ibretamiz" ölümü vesilesiyle İslam'ın ilk "Vilks'leri"

Vakanüvis

Peygamber Efendimiz (sav) hakkında çizdiği iğrenç karikatürlerle tanınan, İslam düşmanlığının yaşayan öncü isimlerinden olan İsveçli karikatürist Lars Vilks'in "ibretlik" ölümü konuşulmaya devam ediyor. İki koruma polisiyle birlikte geçirdiği trafik kazasında yanarak hayatını kaaybeden Vilks, ne fikir özgürlüğü ne de sanat ile asla ilgisi olmayan; sadece, farklı bir dine ve dinin kutsalları ile inananlarına yaptığı ağır saldırılarla anılacak. Tıpkı Hz. Muhammed'in (sav) döneminde yaşamış azılı İslam düşmanlarının da asırlardır sadece birbirinden iğrenç hal ve tutumlarıyla anıldığı gibi. İslam Peygamberi'ne, ailesine, dostlarına, yeni Müslüman olanlara ellerinden gelen düşmanlığı yapan, her fırsatta hakaret eden isimlerin çoğu da ibretlik sonlarla hayata veda etmişti.

PEYGAMBER DÜŞMANI İÇİN İSMEN AYET İNMİŞTİ: "EBU LEHEB'İN ELLERİ KURUSUN"

Peygamber Efendimizin amcası olan Ebu Leheb, bu konumuna rağmen düşmanlıkta en ön safta yer almış bir isimdi. Bu o kadar öyleydi ki, yaptığı iğrenç saldırılar, düşmanlıklar nedeniyle hakkında Ayet bile inmişti. Peygamber Efendimizin evinin yanında evi olan Ebu Leheb, karısı Ümmü Cemil ve İslam düşmanı bir başka isim olan Ukbe b. Ebi Muayt ile birlikte hayvan işkembelerini, insan dışkılarını ve kokmuş şeyleri getirip Hz. Muhammed'in (sav) kapısının önüne dökerdi.

Peygamber Efendimiz bu iki komşunun yaptıklarına çok üzülür ve "Ey Abdu Menaf oğulları, bu ne biçim komşuluk!" diye sitem ederdi. Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemil, Hz. Peygamber’in geçeceği yollara dikenler de dökerdi. Yüce Allah; Kur'an-ı Kerim'deki Tebbet Suresi'nde, bu azılı İslam ve Peygamber düşmanı karı koca için şöyle buyurmuştu:

"Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da ateşe girecek."

OĞLUNU ASLAN PARÇALADI

Bu surenin nazil olmasından sonra, Ebu Leheb’in oğulları babalarının emriyle evli ve nişanlı oldukları Hz peygamber’in iki kızından ayrılmışlardı. Hz. Muhammed'e Peygamberlik gelmeden önce Ebu Leheb’in oğlu Uteybe ile Peygamberimiz'in kızı Ümmü Gülsüm evlenmişti. Hz Peygamber'in diğer kızı Rukıyye de Ebu Leheb’in oğlu Uteybe ile nişanlıydı. Babasını talimatını alan Uteybe, Resûlullah’a gelerek, "Ben senin dinini tanımıyorum. Kızını da boşadım. Artık ne sen beni sev, ne de ben seni seveyim." diyerek Peygamberimiz'e saldırıp gömleğini yırtmıştı. Peygamber Efendimiz, damadının bu davranışına o kadar içerlemişti ki, "Yarabbi! Buna canavarlarından birini musallat et!" diye dua etmişti. Bunu duyan Ebu Leheb, "Muhammed'in oğluma bedduasından korkuyorum." demişti. Ticaretle uğraşan Uteybe, o günlerde Şam’a gitmek için yola çıkmıştı. Yolda mola verip, gecelemişlerdi. Gece bir arslan gelip etrafta dolaşınca Uteybe, "Vay anam vay! Vallahi Muhammed'in dediği gibi bu aslan beni yiyecek." diyerek telaşlanmıştı. Bunun üzerine arkadaşları Uteybe’yi ortalarına alıp öylece uyumuşlardı. Ancak gecenin iilerleyen saatlerinde aslan gene gelmişti. Uyuyanların arasından geçerek Uteybe’nin yanına kadar sokulan aslan bir anda Uteybe'nin başını yakalayıp ısırmış, oracıkta canını almıştı. Aslanın onca kişi arasından Uteybe'yi bulup yakalaması halk arasında yıllarca konuşulmuştu.

Vakanüvis, karikatüristin ölümü sonrası İslam'ın ilk Vilks'lerini yazdı

EBU LEHEB'İN CESEDİ O KADAR KÖTÜ KOKUYORDU Kİ ORTADA KALDI

Ebu Leheb, Bedir Savaşı sırasında hastalanmıştı. Müşriklerin Bedir'de bozguna uğradığını öğrenince durumu daha da kötüleşen Ebu Lehep, kısa bir süre sonra da ölmüştü. Çiçek hastalığından ölen Ebu Leheb'in cesedi o kadar kötü kokuyordu ki, çocukları hastalığın kendilerine de bulaşabileceği korkusuyla eve girememişlerdi. Sonunda ücretle tuttukları Sudanlılar, Ebu Leheb'in cesedini toprağa verdiler. Onlar bile dokunmamak için ellerindeki sırıklarla defin işlemini yapmışlardı. Çocukları da Ebu Leheb'in mezarının üüzerine kat kat taşlar ve aralarına bolca toprak koyarak kokunun kesilmesi için çabalamışlardı.

EBU CEHİL: İSLAM ÜMMETİNİN FİRAVUNU

Peygamber Efendimize yönelik düşmanlığını ölüünceye kadar sürdüren bir başka isim de Ebu Cehil'di. Lakabını bizzat Resulullah koymuştu, "cahilliğin babası". Hz. Peygamber’in davetine başından beri karşı çıkan Ebu Cehil, Müslümanlar aleyhine hazırlanan bütün komplolarda yer almıştı. Halkın Müslüman olmasını engellemeye çalışıyor, Müslüman olanlara türlü türlü eziyet ediyordu. Resulullah'ı öldürmek için sayısız komplonun içinde yer almıştı. İslam tarihindeki ilk kadın şehit olan Sümeyye'yi katleden de oydu. Hz.  Peygamber Kabe’de namaz kılarken üzerine deve leşi attıran da gene Ebu Cehil’di.

CESEDİ KÖR BİR KUYUYA ATILDI

Bedir Savaşı'nda, Ensar'dan Muâz ve Muavviz, bir yerde kıstırdıkları Ebu Cehil'i ağır yaralamışlar, İbni Mesud da kellesini gövdesinden ayırmıştı. Ebu Cehil, diğer müşriklerle beraber Bedir'deki kör kuyulardan birine atılmıştı. O, can çekişirken bile düşmanlığını bırakmamıştı. Savaşın durumunu soran Ebu Cehil, Müslümanların galip geldiğini öğrenince, "Muhammed’e söyleyin, şimdi düşmanlığım bir kat daha arttı." demişti, sözleri biterken aynı anda bir kılıç darbesiyle başı gövdesinden ayrılmıştı. İbni Mesud, kesik başını alıp yanına geldiğinde Peygamber Efendimiz Allah'a hamdetmiş, "Bu ümmetin firavunu işte budur." demişti.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN YÜZÜNE TÜKÜREN ŞAİR

En şiddetli İslam düşmanlarından biri de Ukbe b. Ebî Muayt'tı. Ukbe, kendisi gibi İslam düşmanı olan Ubey b. Halef ile dosttu. Bir gün Ukbe, Hz. Peygamber’in yanına gitti ve oturup sohbetini dinledi. Bunu duyan Ubey, Ukbe’nin yanına gelerek "Duyduğuma göre sen, Muhammed ile oturmuş ve konuştuklarını dinlemişsin. Bir daha onunla oturup konuşmasını dinlersen ve gidip yüzüne tükürmezsen, artık seninle konuşmayacağım." demişti. Ukbe de bunun üzerine Peygamber Efendimizin yüzüne tükürme alçaklığını sergilemişti. Başka bir gün de Ebu Cehil'in teşvikiyle yeni doğuran devenin ifrazatını Peygamber Efendimizin üzerine atmış, ayrıca O'nun secdeye vardığı sırada elbisesini boynuna dolayarak boğmaya kalkışmıştı.

Vakanüvis, karikatüristin ölümü sonrası İslam'ın ilk Vilks'lerini yazdı

DEVRİN İSLAM DÜŞMANI MEDYASI ŞAİRLERDİ

O devirlerde şairler, toplumun medyası gibiydi. Güncel olayları, şiirler halinde anlatırlar, bu şiirleri halka okuyarak kamuoyu oluşturmaya çalışırlardı. Düzenlenen panayırlarda, şenliklerde şairler, etraflarına toplanan kalabalıklara mesajlarını iletirlerdli. Şiirle porpaganda işini en fazla ve en etkin kullanan isimler İslam düşmanı şairlerdi. Ukbe de yazdığı şiirlerle sürekli Hz. Peygamber ve İslam aleyhine görüşlerini ortaya koyuyordu. Müslümanların Medine'ye hicreti üzerine şöyle bir şiir söylemişti: "Ey Kasva adındaki devenin binicisi / Hicret edip bizden uzaklaştın / Göreceksin pek yakında / Beni atlı olarak karşında / Saplayıp duracağım size mızrağımı /  Sulayacağım onu kanınızla." Peygamber Efendimiz onun bu şiiri üzerine, "Allah’ım, onu yüzüstü düşür." diye beddua etmişti. İşte bu Ukbe, tam da beddudaki gibi hayatını kaybetmişti. Bedir Savaşı'na katılan Ukbe, yenilgi sonrası kaçmaya çalışırken, atı hırçınlaşarak onu kafa üstü yere düşürmüştü. Ukbe'nin peşinde olan Müslümanlar da oracıkta boynunu vurmuşlardı.

Nadr b. Hâris, ve Haris b. Kays da okudukları şiirler, anlattıklar hikayeler ile Peygamber Efendimizle alay eder, Müslüman olmak isteyenlerin kafası karıştırlardı. Nadr, "Muhammed size geçmişlerin masallarını anlatıyor." derdi.

Haris de "Muhammed arkadaşlarını aldatıyor, 'öldükten sonra dirilmek var' diyor. Böyle bir şey olabilir mi?" derdi. Nadr, savaşta kılıç darbeleriyle, Haris ise yediği tuzlu bir balığın ardından susuzluğunu gidernek için çok fazla su içerken, karnının patlaması sonucu ölmüştü.

PEYGAMBERİMİZ, "SENİ ÖLDÜRECEĞİM" DİYEN UBEY'E "İNŞAALLAH BEN SENİ ÖLDÜRÜRÜM" DEMİŞTİ

Ukbe'nin arkadaşı Ubey b. Halef de iflah olmaz bir İslam düşmanıydı. Ubey, Peygamberimize her rastladıkça "Ya Muhammed, benim bir atım var. Onu seni öldürmek için besliyorum. Bir gün gelir ki onun üzerine biner seni öldürürüm." diyordu. Hz. Peygamber de "İnşallah, ben seni o atın üzerinde öldürürüm." diye karşılık verirdi. Ubey, Hz. Aişe'nin iffetine dil uzatan, bunu toplum içinde yaygınlaştırmaya çalışan güruhun da önde gelen isimlerinden birisiydi. 
Ubey, Uhud'da Peygamber Efendimizin hayatına son vermek için yemin etmişti. Bedir’de öldürülen kardeşi Ümeyye'nin intikamını almak için yanıp tutuşuyordu. Etrafına, "Şu peygamber olduğunu iddia eden şahıs nerededir? Gelsin de benimle çarpışsın. Beni öldürürse gerçekten o peygamberdir." diyordu. Hz. Peygamber, Ukbe'nin kendisine doğru geldiğini görmüştü. Arkadaşları, "Biz saldıralım." deyince Resullullah, "Hayır olmaz, bırakın gelsin." demiş ve mızrağını sallamıştı. Ubey, yaralı halde kaçmaya çalışırken Peygamber Efendimiz, "Nereye kaçıyorsun ey yalancı?" diye bağırmıştı. Aslında Ubey'in yarası hafifti ancak büyük bir korkuya kapılmıştı. Hatta arkadaşları, yarasının hafifliğine işaret edip "Aklını mı kaybettin? Bu yara ile kimse ölmez." diyorlardı ama o teskin olmuyordu. "Muhammed, bana Mekke’de 'Seni ben öldüreceğim.' demişti. Vallahi, o benim üzerime tükürse yine öldürür." diyor ve deli gibi davranıyordu. Gerçekten Ubey fazla yaşamadı, Uhud yenilgisinin ardından geri çekilen orduda "Susadım, susadım." diye diye can vermişti.

PEYGAMBERİMİZE "NESLİ KESİK" DEDİ, KEVSER SURESİ NAZİL OLDU

As b. Vail de Hz. Peygamber'in büyük düşmanlarından birisiydi. Hz. Peygamber'le sürekli alay ederdi. Sevgili Peygamberimizin oğulları Kasım ve Abdullah vefat ettiklerinde, evlat acısıyla yüreği yanan Peygamberimizi teselli edeceği yerde "Muhammed ebterdir, nesli kurumuştur, erkek evladı yaşamıyor." diyerek hakaret eden bu isimdi. "Asıl ebter olan, sana buğz edendir." (Kevser, 3) ayeti bu olay üzerine nazil olmuştu. As, bir gün eşeğiyle seyahat ederken, yere düşmüş, huysuzlaşan eşek onu bacağından ısırmış, yarası iyileşmeyen As, bir süre sonra ölmüştü. As b. Vâil'in oğlu Amr da babası gibi İslam düşmanıydı. Ancak Amr, birkça sene sonra Müslüman olmuş, Mısır'ın fethinden sonra valilik ve diplomatlık yapmıştı.

- Kaynak:

* Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Büyük Düşmanlarının Psikolojisi, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1986, Sayı 6 * Mehmet Bahaüddin Varol, Mustafa Fayda, İsmail Yiğit, Ahmet Önkal, Mehmet Ali Kapar, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İlgili  maddeler* Prof. Dr. Mustafa  Ağırman, Peygamber Düşmanları, Siyeri Nebi Portalı