Erhan Yazıcıoğlu: Ben rolün kostümünü giymeye çalışıyorum
AA

Sanatla iç içe 54 yıl geçiren, Hababam Sınıfı gibi önemli yapımlarda, ünlü isimlere 30 yıl dublaj yapan sanatçı, 4 kez yendiği kanser hastalığını, hayatında yaşadığı kırılma noktalarını ve hayatının bilinmeyen tüm yönlerini Anadolu Ajansı'nda Dilek Ballıbağ'a vediği söyleşide anlattı anlattı.

Bizi şık bastonunuzla karşılayıp evinizin kapısını açtınız, sağ olun.

"Teşekkür ederim, bu eve de gelen ilk konuk sizsiniz. Belki gelecek günlerde lazım olur diye, başladım prova yapmaya. Oyunda da gerçi provasını yaptım ama henüz ihtiyacım yok. Ama şöyle bir değeri var. Volkan Severcan bunu, emekli olduğum gün ‘ustalık asası’ adıyla bana hediye etti. Bunun aslı Topkapı Sarayı’ndaymış. Hem taşımayı, hem dokunmayı seviyorum, değerini de seviyorum tabii."

Anton Çehov’un 1904 'te ilk kez sergilenen oyunu Vişne Bahçesi’yle seyirci karşısındasınız, neler söyleyeceksiniz?

Erhan Yazıcıoğlu: Ben rolün kostümünü giymeye çalışıyorum

"Evet, 17 Ocak’ta sahnelenmiş ve biz o gece sahnedeydik ve hatta seyirciyle paylaştık bu tarihi anıyı."

"Ben de izledim. Tam olarak klasik formda sahneye koymuşsunuz sanırım. Erhan Yazıcıoğlu: "Aslında biraz daha seyredilir hale getirdi Bora Severcan. İki kardeş biraz adaptasyona uğrattılar eseri ve çok da iyi oldu böyle. Daha rahat seyredilir hale geldi. Belgi Paksoy’un Türkçesi zaten olağanüstüdür ve bütün Rus klasiklerini Türk tiyatrosuna ve Türkçeye kazandırmış bir insandır. O da geldi, iki gün üst üste seyretti. Bize çok güzel iltifatlarda bulundu. Onun çevirisiyle 1987’lerde oynamıştık. 6 yıl sürekli oynadık. Olağanüstü bir kadroydu."

35 yıl önceki oyunda siz genç uşak Yaşa’yı oynarken, sizin şimdi oynadığınız Firs rolünüzü sanırım İsmet Ay oynadı değil mi?

Erhan Yazıcıoğlu: Ben rolün kostümünü giymeye çalışıyorum

"Evet o dönem Yaşa’yı oynuyordum. İsmet Ay, evet o da göçtü. Vallahi benim için çok değişik duyguları içimde yaşatan bir oyun. Rahmetli olanları hasretle, onlardan öğrendiklerimle, onurla anıyorum. Çünkü ben o zamanlar otuzlu yaşlardaydım ve talebe sayılırdım. Bu yaşta da hala öğrenmeye açığım, gençlerden öğrenecek çok şeyimiz var. Gençlerin de bunu kabul etmesi ve bizden ne çok şey öğreneceklerinin artık akıllarına yatması gerekiyor. Araya bir ironi sıkıştırdım. Evet, 87 yaşında Firs'i oynuyorum. Ama çok döküntü ve titreyen biri değil. Arada sırada elimi titretiyorum."

Yaşlılığın getirdiği vücuttaki eğilme, bükülme şeklini yansıtmaya çalışmış aynı zamanda da evi ve aileyi terk etmeyen bir duruş haline getirmişsiniz rolünüzü başarıyla.

"Teşekkür ederim. Yani ben rolün kostümünü giymeye çalışıyorum. O kostümü omuzlarıma oturtmaya, düğmelerimi ona göre iliklemeye çalışıyorum. Oyunculukta bu çok önemlidir. Umarım bizden sonra da herkes önemser. Devrimin ayak seslerinin Rusya’da kendini belli etmeye başladığı bir dönemde; zengin ama bunu fark etmeyen, kolayca para harcayan uçarı bir kadının eline doğan Firs’in direnmesi, vücuduyla birlikte çökmeye başlaması ve evin terkedildiği dönemlerde tek başına bırakılmanın hüznüyle sanki kendi kendini öldüren bir adam diye vasıflandırıyorum. Çünkü onun kadar kimsenin yüreğine oturmuyor bu terk edişler, bu ülkedeki değişim ve değişik hava. Bir çınar olarak düşünülürse, o vişne bahçesinin her kütüğüne sarılan gencecik bir kahya iken göreve başlayıp, bütün çocukları, torunları eline doğmuş bir adamın bu devrimi reddedişi, parayla hiç işinin olmaması, sonradan görme zenginlerin bu ev üzerinde hak iddia edip, neticede evi satın almaları, bütün ailenin göçüşü ve Firs’in yalnız kalışı. Birçok ülkeye adaptasyonu yapılabilir."


Haber Kaynağı: Anadolu Ajansı (AA)