Vedat Türkali'nin klasik eseri: Bir Gün Tek Başına
Özel İçerik

Bekle Bizi İstanbul şiiriyle hatırlarız Vedat Türkali'yi... Türk edebiyatına kazandırıdğı eşsiz eserlerle biliyoruz onu. Güven, Yalanıcı Tanıklar Kahvesi, Mavi Karanlık, Bir Gün Tek Başına ve daha pek çok senaryoya, romana imza atan Türkali'nin en önemli romanı kuşkusuz Bir Gün Tek Başına'dır.

Yazarın yayınlandığında büyük ses getiren romanı, 27 Mayıs Darbesi döneminde geçiyor. Türkali'nin harika diliyle bütünleşen roman, Adeta bir Türkiye fotoğrafı sunuyor.

KAYNAYAN BİR TÜRKİYE

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden önce Türkiye içten içe kaynıyor. Kenan, yıllar önce gizli komünist partisine girme suçlamasıyla polis sorgusunda çabucak yılgınlığa düşmüş, eski çevresinden tümüyle kopmuştur.

Vedat Türkali'nin klasik eseri: Bir Gün Tek Başına

AŞK VE DİRENİŞ GÜNLERİ

Karısı ve çocuğuyla korunaklı bir yaşam sürmektedir. Aslında mutsuzdur, içi ile barışık değildir. Bir meyhanede tanıştığı genç Günsel, içinde çürümemek için direnen ne varsa hepsini ateşleyiverir. Aşk, direniş, devrim günleri...Yaşam, Kenan'la kendini bir kez daha sınama olanağı verir...

Vedat Türkali'nin klasik eseri: Bir Gün Tek Başına

TADIMLIK...

"Ağır ağır çıktı odadan, banyoya girdi, şofbeni yaktı, suyu açtı. Büyük bir gürültüyle akan suya baktı, elini tuttu, ılıktı tam istediği gibi. Fakat yine de bir türlü giremiyordu suyun altına. Değişmek istemiyorum da ondan. Bu suyla birlikte içindeki her şey akıp gidecek. Sonra yavaşça girdi. Hiçbir şeyin akıp gideceği yok. Ne kolay öyle! Korkaksın da ondan. Her şey hemen değişiversin istiyorsun. Sanki daha mı iyi olurdu? O zaman da peşinden koşar, bir türlü yetişemezdin. Şimdi de geri kalıyorum; bak şimdi de… Altından çekiliverdi, çok kızmıştı su. Gözlerindeki sabunları akıtmak için uzattığı eli bile zor dayanıyordu. Sende iş yok oğlum. Bu sıcak, beriki soğuk… Öteki sert, beriki yumuşak… Ömrünce sınırda kalacaksın. Sende iş yok oğlum, sende iş yok… Biraz ferahlamıştı. Şofbeni ayarladı, tekrar girdi suyun altına. Her vakit böyle olurdu. Sonunda dönüp dolaşıp kesinlikle kendini suçladı mı bitirirdi. Söyleyecek söz kalır mı? Ben, böyleyim… Bitti… Artık savunma bile boşuna. Değil mi ki değişmez… O vakit bırakırsın yaşamayı kendi yoluna, yürür gider. Sonra yine kımıldamaya başlar birikenler. Sonra yine kızgın su. Ya da bir diş ağrısı. Ola ki bazı görmeden bastığın asfalta yayılmış yemyeşil bir balgam. Bir vapurun kaçması…"

Ergül Tosun

Kitap sayfası için iletişim:

ergul.tosun@ensonhaber.com