Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk
Özel İçerik

Sitem Ateş

Sitem ile çok sevdiğim arkadaşım Uğur sayesinde tanıştık. Kimyası tutan insanların buluşmasıydı. Sitem, kalbinin süzgecinden geçirdiği cümleleri ile yeni bir roman yazmış. Kaçırdıklarıma üzgünüm; ama her şeyin de bir zamanı var tabii. Sıra dışı bir kimliği var Sitem’in. Denizci yönü onu hayata hazırlamış, büyütmüş ve edebiyatın kıyılarına sürüklemiş. Biz sohbet ederken çok keyif aldık. Umarım siz de okurken seversiniz…

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

HAYATA DAİR DERİN BİR İŞTAHI OLAN BİRİYİM

- Hakkında oldukça ilginç bilgilere ulaştım; ama seni senden dinlemek istiyorum doğrusu. Sitem Ateş kendi gözünden kimdir?

İnsan, bir şekilde ifade yetisi kazandığı andan itibaren çoğunlukla hep kendini anlatır aslında. Bebeklikten yaşlanmaya giden zamanda attığı adımların çoğu bir varoluş ve bu varoluşu ifade esaslı sanırım. Ancak kendini doğrudan tanımlamanın derin bir açmazı var bana göre. Bu nedenle kendim hakkında söyleyebileceğim en esaslı şey şu olabilir: Hayata dair derin bir iştahı olan biriyim. Okumaya, yazmaya, öğrenmeye, görmeye, gezmeye, yemeye : ) Daha çocukluğundan itibaren içine düşen bir gitme tutkusuyla hiçbir yerde belli bir süreden fazla kalamayan, aynı evde bile üç yıldan fazla oturamayan, hep olmadığı yerlerin düşüyle, henüz düşünü dahi kurmadığı yerler arasında arayışları hiç bitmeyen tutkulu bir yolcuyum sadece.

- Biyografinde “ilk defa denize inen bir geminin vaftiz annesi” olduğun bilgisi de var. Geminin vaftiz annesi olmak nedir?

Siparişten projeye, projeden tersanede yapım aşamasına ulaşan bir gemi, yapımı tamamlanıp da denizle ilk buluşmasına kadar geçen zamanda yeni doğmuş genç bir kadındır. Denizle ilk buluşması ise, çok eski zamanlara dayanan bir kültürdür. Binlerce yıldır süregelen bu kültürün temelinde sanırım insanın denize karşı duyduğu temel duygu korkuydu. Çünkü deniz en başta bilinemez olanı ve sonsuzluğu simgeliyordu. Tanrısal bir kudreti vardı denizin ve ardını büyük bir iştahla merak eden insanlar, aynı zamanda onunla nasıl yaşayacaklarını ve gerektiğinde ona karşı nasıl davranacaklarını bilmiyorlardı. Bu nedenle teknelerini denize indirmeden evvel Tanrılarına gemilerini koruması için adaklarda bulunuyorlardı. Vikingler zamanında kan akıtılıyordu, Orta Çağda ise, kan akıtma yerini şaraba bıraktı. Şarap içip, gemiye su dökerek onu kutsuyorlardı.

- Bu hala devam ediyor ve sen bir geminin annesisin, çok ilginç…

18. yy’dan itibaren gemilere isim verilmesi ve suya indirilmesi törenlerini sembolik anlamları nedeniyle kadınlar yapmaya başladı. Kendisi de bir kadın olan gemiler, isimleri ve cisimleriyle de bir kadın tarafından doğurulmalıydı. Doğurgan ve yaratıcı rolüyle kadın gemileri dünyaya getiriyor ve onlara isim anneliği yapıyordu. Bu iş tam da doğumu bilen bir kadın tarafından yapılmalıydı ve tören sırasında genellikle gemi sahibinin eşi olan kadın gemiye ismini vererek onu denize indireceğini söylerdi, hala da öyle. Sonra da geminin baş bodoslamasında bir şişe şampanya kırar ve artık gemi doğmuş, kutsanmış olur. Sırada onu bekleyen denizlerle buluşması ve hayatının sonuna kadar denizle yaşaması kalmıştır.

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

- İlk kitabında hikâye denizde geçiyordu. Yine denizle bağlantılı. Kaptan olmanın yanında denizle duygusal bağın nedir?

Hayatımda ilk defa büyük bir gemiyle uzak bir deniz yolculuğuna çıktığımda karasal alışkanlıklarımın ve düzenimin tamamen değiştiğini, bir başka dünyaya adım attığımı ve artık başka bir gerçeğin insanı olacağımı hissetmiştim. Henüz herhangi bir deneyime dayanmayan, sadece teorik bir bilgiydi bu. Sonra günler, haftalar, aylar ve artık yıllar geçti o ilk yolculuğun üzerinden. Geçen onca zamanda denizde o kadar uzun zamanlar geçirmemiş hiçbir insanın yaşayamayacağı, dahası anlayamayacağı çok özel ve inanılmaz zamanlara, olaylara ve duygulara tanıklık ettiğimi, sahip olduğumu kavradığımda hakikaten başka bir insan olmuştum artık. Birbirimizden çok şey almıştık, birbirimize çok şey vermiştik. Oysa bu öyle büyüleyici ve bitimsiz bir süreç ki, ne alacaklarımız bitti, ne de birbirimize vereceklerimiz!

- Bu bir aşk Sitem, ne mutlu sana…

Denizden aldıklarımın yerine yeni bir şeyler koyarak ona veriyorum. Bitirdiğim romanlarımın ilk çıktılarını alıp, bir kez daha okuduktan sonra ve herkesten önce açık denize bırakıyorum. Böylece kendi içimdeki o tanımsız büyü, bir gerçeğe kavuşuyor ve biz birbirimize karışıyoruz.

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

SANKİ SÖZÜN UÇUP, YAZININ KALDIĞI ZAMAMDAN BERİ YAZIYORUM

- Yazmaya ne zaman ve nasıl başladın?

Bunun kesin ve tanımlı bir zamanı yok aslında. Ben mi yazmaya başladım, yazı kendi gerçeği içinde bir yerde beni mi doğurdu söylemek kolay değil. Masallar, hikâyeler anlatan, anlatıcı yönleriyle ayrıştırıcı özellikleri olan bir aileden ve kültürden geliyorum. Sanki sözün uçup, yazının kaldığı zamandan beri yazıyorum…

- Bir yazma rutinin var mı? Kitaplarını gemide yazdın, değil mi?

Yazma rutinimi belirleyen süreç, gündelik hayatımı sürdürdüğüm yere göre değişiyor. Gemide yaşadığım zamanlarda kendi rutiniyle devam eden hayatın içinde kendime ait bir başka çalışma rutinim oluyor. Seyirdeyken bu öğlene kadar kitap okuyup, öğlen yemeğinin ardından akşam yemeğine kadar geçen süreyi bilgisayar başında geçirdiğim bir rutin. El İncesi’nin tamamını gemide ve bu şekilde yazmıştım.

- Peki gemide değilsen?

Denizde olmadığım zamanlarda, karasal düzenimde de o kadar çok seyahat ediyorum ki, gerçek bir yerleşik hayatım olamadığı için bu defa başka rutinler oluşturmam gerekiyor. Seyahatlerim sırasında genellikle araştırma ve okumalar yapıp, evime dönebildiğimde de kimi zaman kendi sınırlarımı zorlayan bir tempoyla yazmaya geçiyorum. Gölgenin Ağırlığı aynı zamanda biyografik bir roman olduğu için Mecit Kaptan’ın hayatını araştırdığım tüm süre büyük bir yolculuk demekti. Hem onu tanıyan insanların peşine düştüğüm, hem de hayatının geçtiği her yerde bulunma isteğiyle yürüdüğüm bir dönemdi. Evde ise neredeyse günde on beş saat çalıştığım birkaç aylık bir yazma sürecinin sonunda sakatlanan ellerime rağmen ortaya çıktı. Yani rutini belirleyen aslında bulunduğum yerin kendisi ve üzerine çalıştığım konu oluyor biraz.

- Denizde geçen bir roman, evet; ancak bir yandan da 1920’lerden günümüze uzanıyor. Böyle bir kurguyu yazmaya nasıl karar verdin?

Aslında tüm yolları denizlere çıkan bir roman demek daha doğru olur sanırım. Hayatında bırakın görmeyi, denizin adını dahi duymamış bir çocuk büyüyor, büyürken her şeyini kaybediyor, sonra hayatı bir ülkenin kaderiyle neredeyse birebir kesişerek ilerliyor. Tanıklıkları, kayıpları ve kazanımları geçmiş bir yüzyılın hikâyesiyle önümüzde duruyor. Sonra bu çocuk hem kendi hayatında, hem dokunduğu dünyada hem de denizcilikte öyle işler yapıyor ki, ilk defa motor taktığı bir mavnayla bir üretim aracının işlevini, sanayi ve ticarete etkisini değiştiriyor. Ve arka planda ülkede inanılmaz değişimler oluyor. Bir imparatorluk yıkılıyor, Milli Mücadele ve Cumhuriyet kuruluyor, 6-7 Eylül olayları, darbeler derken ülkenin en önemli tarihsel süreçleri fonda kendi hayatına etkileriyle akıyor. Birebir etkilerle hem de. Bu kadar güçlü hikâyeler bir araya gelmese olmazdı diye düşünerek yakın tarihimizi hatırlamak ve hatırlatmak için de ayrı bir öneme haiz olduğunu düşünerek başladım yazmaya.

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

- 1912-1978 yılları arasında yaşamış İnebolulu Denizci Mecit Çetinkaya’nın hikâyesini anlatıyorsunuz romanınızda? Bunun özel bir sebebi var mı?

İlk defa uzak bir deniz yolculuğuna çıktığım gemi, Mecit Çetinkaya’nın denizcilik tarihi ve kültürünün devamı ve taşıyıcısı olan Manta Denizcilik’in bir gemisiydi. G. İnebolu Gemisi, sanırım hem benim için, hem de Mecit Kaptan’ın ismini yaşatan oğlu ve ailesi için de çok özel bir gemi oldu. Denizle ve Mecit Kaptan ile tanışmama da vesile olan gemidir. O gemiye adım attığım günden beri hem duygusal olarak, hem de bugün geldiğim noktada Gölgenin Ağırlığı’yla hayatımda benzersiz ve çok özel yerlere sahip oldular. Fakat bunun da ötesinde o kadar özel bir yaşantısı ve hikâyesi var ki, onun hikâyesiyle ilk tanıştığım günden beri, yaşadığı her kötülüğü onararak onu yeniden ve kendi içimden iyileştirerek doğurmam gerekiyormuş gibi hissettim. Üstelik bu yalnızca Mecit Kaptan’ın hikâyesi değil, dünyada kendisi gibi benzersiz zorluklar yaşayan sayısız çocuğun da hikâyesiydi. Çok özeldi, çok zor ve çok güzeldi…

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

… SANIRIM BULURDUM YİNE ONU

- Kitabın araştırma süreci nasıldı?

Biyografik ve tarihi romanlar elde hazır malzemeyle yazımı kolay sanılan bir tür gibi algılanır. Ancak Mecit Kaptan’ı kırk sene evvel kaybetmiş olmamız bu süreci bir hayli zorlaştırdı. Şöyle ki çocukları ve torunları dışında, akranı olabilecek insanlar da artık hayatta değildi. Haliyle hakkında detaylı bilgiler toplamak öyle pek kolay oldu diyemem.

Diğer yandan yaşadığı dönemlere ilişkin bir hayli okuma yaptığım, tarihsel süreçlerin tümünü farklı kaynaklardan araştırdığım önemli bir çalışma süreci oldu. Mavnacılık tarihi ve kültürü de buna dahil. Bununla beraber Kelkit’ten Erzurum’a, İnebolu’dan İstanbul’a hayatının geçtiği her yeri adımladım. Büyüdüğü evin duvarlarını dinledim. Çocuklarının gözyaşlarına dokundum. Hakkında yayınlanmış ve kendisinin yazdığı her bir satırı ve fotoğrafı bulup, onlarla yatıp kalktım. Onu tanıyan hemen herkesle bir şekilde ilişki ve iletişim kurdum. İçinden geldiği zorluklarla kişisel mücadelesini anlamak için bir psikiyatrist ve aynı zamanda torunu ve roman karakterim olan bir psikologdan destekler aldım. Öyle ki aklımdaki her bir bilginin yanı sıra çalışma odamın hemen her yerine dağılan hikâyesi nedeniyle eşim çalışma odamın adını “Mecit Çetinkaya Mahallesi” koymuştu ve öyle kaldı oranın adı : )

- “Mecit Çetinkaya Mahallesi”, harika! Hayatından, denizde geçirdiğin anlardan izler taşıyan yerler de var mı kurguda?

Gölgenin Ağırlığı’nda birebir bir yer yok. Yani iz bırakan ve izler taşıyan yerler bilinen haritalar üzerinde gösteremeyeceğimiz yerler. Çok aşina olduğumuz; fakat çok az bildiğimiz bir dünya orası çünkü. Mecit Kaptan’ın denizi ilk görüşünü, ona dokunuşunu ve sonunda tutkuyla bağlandığı denizciliği benim içimde bir yere temas ediyor besbelli. Bu nedenle sadece denizin ikimiz üzerinde bıraktığı izlerden de olsa, sanırım bulurdum yine onu.

- Sence denizci olman edebi yönünü nasıl ve ne kadar besledi?

Sandığımdan daha çok beslediği kanısındayım. Yine de bunu zaman ve yeni romanlar gösterecek bence.

- Kitabın arka kapağında, “Bu yolculuk, kendi kişiliğini oluşturan coğrafyaya da bir seyahattir.” diye yazıyor. Romanın için aynı zamanda kendini bulmak için bir yolculuk da diyebilir miyiz?

Yaptığımız her iş, ürettiğimiz birçok şey bir yerde kendimizi bulabilmek için olsa gerek. Özellikle sanat bu anlamda çok önemli bir varoluş alanı. Gerçek ve gündelik hayat, iç yolculuklar için biraz sığ, bir yandan da ağır olabiliyor. Orada mücadele etmek zorunda kaldığımız her detay aslında bizi kendimizden uzaklaştıran parçaları oluyor gerçeğin. Oysa sanat, edebiyat ne kadar içine gömülür ve üretime yönelirseniz aynı kaçınılmazda sizi çok daha fazla ve dipsiz bir kendini bulma yolculuğuna çıkarıyor. Fakat insanın durmaksızın devinen iç dünyası, zamanla değişen anlamları, bazen sadece bir insanın, bir şarkının veya bir kitabın değiştirdiği hayatı, birçok bileşenle öyle devingen bir hikaye ki, kendini bulmanın belki de gerçekten imkansız olduğu bir yolculuklar bütününe dönüyor ürettiğimiz ve yarattığımız her şey. Ama bir yolculuksa, evet! Tam da böyle bir yolculuk!

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

ONCA ZAMANDAN SONRA AYNI KİŞİ OLMAK ÇOK ZOR, HATTA İMKANSIZDIR BANA GÖRE

- Bu romanı yazmaya başlayan Sitem ile bitiren Sitem arasında bir fark, bir bağ görüyor musun?

Bu çok güzel bir soru. Çünkü çıktığınız yol, attığınız ilk adım, yaptığınız herhangi bir şeye başladığınız ve vardığınız yer arasındaki kişinin asla aynı olmadığını bilir, olmaması gerektiğine inanırım. Çünkü mekanik bir bütün değiliz. Yük gemilerinde taşıdığınız yüke dair tüm detayları gösteren kıymetli evrakınız, konşimentodur. Limanda yüklediğiniz yük için bu evrakı doldurur, imzalarsınız ve tahliye limanında aynı evrak elinize gelmeden yükün tahliyesi başlamaz. Kimi kaptanlar birtakım işleyişin şimdiki gibi denetlenemediği zamanlardan kalma bir alışkanlıkla konşimentonun bir kenarına ufacık ve sadece kendisinin anlayabileceği bir işaret koyarlar hala. Tahliye limanına vardıklarında gelen konşimento, işaretinin olduğu kağıt ise tahliye onayını verirler. Süreç olması gerektiği gibi işler. Evrak aynı evraktır. Ancak o kaptan, yükleme limanından tahliye limanına gelinceye dek kim bilir neler yaşamış, neler atlatmış, nelere tanıklık etmiştir. Değişmeyen şey sadece mekanik veya matbu olan şeydir. Oysa geçen onca zamandan sonra aynı kişi olabilmek çok zor, hatta imkansızdır bana göre.

- Bu romanı yazmak sana neler kattı?

Sitem de çok yoruldu, çok zorlandı, büyüdü bu yolculukta. Yeri başka hiçbir şeyle doldurulamayacak annelerini  kaybetti. Bir anda beş yaşında bir çocuğa döndü. Nasıl acı çekeceğini bilemeden, tek damla gözyaşı dahi dökemeden ayağa kalkıp başka sorumluluklar yüklenmesi gereken acımasız zamanlardan geçti. Bir anda altmışlarında bir kadına/adama döndü. “İyi ki Mecit Kaptan’la kesişmiş yolum!” dedi hep. Henüz bir denize dönemedi. Henüz açamadı yelkenlerini. Rüzgarı kuşanıp, dümeni tutamadı kusursuzca. Her şey geçiyor ama! Zaman geçiyor, acı azalmasa da yerini başka şeylere bırakıyor. Bu sırada yanında en çok kim varsa, en çok neyi taşıyorsan heybende, dokunulmazın oluyor, acıların gibi! Acılarımızı sağaltacak hikayeler, iyi ki varlar… diyor hep!

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

- Kitap henüz çok yeni; ama geri dönüşler nasıl? Memnun musun?

Eve, henüz çok yeni; ama hem ilgi oldukça büyük ve güzel, hem de çok güzel geri dönüşler alıyorum. Satış rakamlarının da çok iyi olduğunu biliyoruz. Umarım kısa zamanda ikinci baskıya gideriz diye düşünüyoruz.

- Yeni bir roman yazıyor musun?

Gölgenin Ağırlığı’nı yazarken tıkandığım bir dönemde başladığım ve eşzamanlı yazdığım yeni bir roman doğmuştu. Birine öncelik vermem gerekiyordu ve öyle de oldu. Şimdilerde yarım bıraktığım o romanı tamamlamaya çalışıyorum. Günde on beş saat olmasa da biraz etkin çalışacağım bir disipline girebilirsem kısa zamanda biteceğini umuyorum.

- Gelecek planların neler?

Oldukça uzun denilebilecek bir süredir okyanustan uzaktayım ve okyanusta olmayı çok özledim. Birçok yeni roman ve kitap fikrinin yanı sıra yine okyanusa dönebilmeyi, henüz ayak basmadığım yerlere hem fiziksel olarak hem de romanlarımla varmayı istiyorum.

: Teşekkür ederim.

Sitem Ateş: Teşekkür ederim.

Sitem Ateş ile yeni romanı Gölgenin Ağırlığı’nı konuştuk

Gölgenin Ağırlığı

Sitem Ateş

Turkuvaz Kitap

S.: 317

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap