Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz
Özel İçerik

Nihan Kaya

Tüm cümlelerimiz yine çocuklar için. Nihan Kaya ile buluşmalarımız hep dolu dolu geçiyor. Biz sohbete başlayınca zaman su olup akıyor, yayına gireceğimizi, onun sayfalar süreceğini unutuveriyoruz. Ama hep bilgi, hissiyat dolu sohbetler… Bu kez Kadıköy'de, Penguen Kitabevi'nde yeşiller içinde buluştuk. Misafir ettikleri için teşekkür ediyor; sayfasını ölçsen uzun uzun; ama bir çırpıda okuyup, bol bol düşüneceğiniz bir söyleşi bırakıyorum size…

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

(Nihan Kaya)

İYİ AİLE YOKTUR’UN ÇOCUKLARA ULAŞMASINI HEP ÇOK ÖNEMSEDİM

- Nihan Hanımcım, İyi Aile Yoktur ve İyi Toplum Yoktur dedikten sonra şimdi Bütün Çocuklar iyidir diyoruz. Ne güzel…

İyi Aile Yoktur ve İyi Toplum Yoktur benim için tek kitap; birini kitabın ilk, diğerini ikinci bölümü olarak yazdım. Bütün halde ve son bölümleri iç içe geçmiş şekliyle daha iyi okunacakları kanaatindeyim. ("Ölmemiş Çocuklardan Bir Dünya" ve "Doğmamış Çocuğa Mektup" arka arkaya bölümlerdi normalde.) İyi Aile Yoktur'un çocuklara ulaşmasını hep çok önemsedim…

- Bu kitabın doğuşunu anlatarak başlayalım mı?

Bana göre İyi Aile Yoktur, her yaşta insan için. Nitekim bu kitabı çocuklar için satın alan kimseler de oldu. Beni çok mutlu eden bir şeydi bu. Ama kitabı çocukların da okumasını isteyen insanlar olarak ortak sorumuz, bir çocuğun kaç yaşından sonra bu dili anlayabileceği idi. "Bu kitabın çocukların -da- anlayabileceği düzeyde bir versiyonunu da yazacak mısınız?" sorusu sık geliyordu, böyle bir ihtiyacı belirten uzmanlar da oluyordu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan'ın da bu ihtiyacı belirtmesi dönüm noktası oldu sanırım benim için. Alanı çocuk gelişimi olan Şehnaz Hanım, çocukların haklarını anlayabilmesinin önemine vurgu yapmıştı çünkü. İyi Aile Yoktur'un dilinin -ben her ne kadar dili çok basit tutmaya çalışmış olsam da- gelişimsel olarak, küçük çocuklara ağır gelebileceğini söylemişti.

- Peki amacınızı şimdi bir de sizden dinleyelim istiyorum…

Şehnaz Hanım'ın kastettiği türde bir şeyi yazabildim mi bilmiyorum; ama her cümlesi, hem reel çocuğun hem de içimizdeki çocuğun haklarını anlayabilmesi ve böylece istismara istismar adını verebilmesi amacıyla yazılmış bir kitap Bütün Çocuklar İyidir. Hepimizin her gün istismara uğradığı bir coğrafyada yaşıyoruz ve bu istismarların sürmesinin en önemli nedeni, istismara istismar diyemeyişimiz. Bütün Çocuklar İyidir'i okuyan çocukların ve yetişkinlerin, sınırlarına ve haklarına karşı bakışlarının değişeceğini ümit ediyorum.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

İÇİMİZDEKİ ÇOCUĞUN, REEL ÇOCUK GİBİ, TEK DERDİ VAR: DERDİNİN ANLAŞILMASI, YANİ SESİNİ DUYURMAK


- İnsanlar her şeyi salt gerçeklik olarak düşünebiliyor. Burada aslında içimizdeki çocuğu da kastediyorsunuz. Bunu özellikle vurgulayalım istiyorum. İçimizdeki çocuğun sesini nasıl duyacağız?

Çok güzel bir soru. Evet, "çocuk"tan kastım "reel çocuk" değil, hiçbir zaman olmadı. Herkesin içinde anne, baba ve çocuk var; çocuğun içinde de anne, baba ve çocuk var. Hem çocuk hem yetişkin için asıl mesele, içimizdeki çocuk yahut sembolik çocuk aslında. Ebeveyn-çocuk ilişkisine dair ne söylüyorsam bu, içimizdeki ebeveyn-çocuk ilişkisi olarak algılanmalı yahut düşünülmeli önce. İyi Aile Yoktur'u ebeveynlik kitabı zannedenlerin düştüğü temel hata da bu sanırım. Kitabı ebeveyn olarak okuyunca -eğer içlerindeki anne-baba sertse- dili sert ya da öfkeli sanıyorlar, ama kitabı ebeveyn değil çocuk olarak okumak çok önemli, bunu hep vurgulamaya çalışıyorum. İyi Aile Yoktur'u okumakta duygusal açıdan güçlük çekenlerin, meselenin özünü Bütün Çocuklar İyidir'le daha rahat idrak edebileceklerini sanıyorum. İçimizdeki çocuğun, reel çocuk gibi, tek bir derdi var: Derdinin anlaşılması, yani sesini duyurmak.

- Çocuğun, içimizdeki çocuğun, kötü addettiğimiz tüm davranışları da hep bu yüzden, değil mi?

Çocuk hiçbir zaman "kötü" davranmaz. Bizim "kötü" dediğimiz davranışlar yahut ruhsal/fiziksel sıkıntılar, sesini bize duyuramayan iç çocuğun bize sesini ulaştırma çabası. Hep bunu anlatmaya çabaladım. Bu gerçeği anlayınca, çocuğun yanlış yorumladığımız sesi de bize ulaşacak. Çocuk zaten orada! Hep oradaydı! Hep konuşuyordu! Ama bize o sesin başka bir şey olduğu söylendiği için çocuğun asıl derdine, asıl duygusal ihtiyacına kulak tıkadık. Sesini duyup ona onu anladığımızı hissettirmek yerine o sesi bastırmaya, eğitmeye kalktık. "Eğitmek" sözü öyle sakıncalı ki! Hiçbir çocuğun eğitime ihtiyacı yoktur. Çocuğun tek ihtiyacı, duyulmak/anlaşılmak! O zaman bu "kötü" dediğimiz davranışlara zaten ihtiyacı kalmayacak çocuğun. "Çocuk" ve "eğitim" sözcükleri yan yana gelmemeli. "Eğitim" sözcüğünün istismarı aklamaya yaradığını artık görmemiz gerekiyor.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

HİÇ KİMSEYE, KENDİSİNİN GÖREMEDİĞİ BİR ŞEYİ GÖSTEREMEZSİNİZ


- İçindeki çocuğu dinleyen okurlarınızdan aldığınız geri bildirimler nasıl? En çok nasıl yorumlar alıyorsunuz?

Ülkemiz, iç çocuğu iç anne-baba tarafından bastırılan, sindirilen, korkutulan insanlarla dolu. Reel çocuklara kötü davranılması ve bu kötü davranışın "iyilik", "terbiye", "sınır koyma" gibi istismarcı söylemlerle örtbas edilmesi, içte yaşadığımız bu durumun kaçınılmaz bir sonucu sadece. Baskı altına alınmayan çocuğun "eksik", "kötü", "hatalı" davranacağı yanılgısına sahibiz ve bu da istismarı meşrulaştırıyor gözümüzde. Kişilerin, kişilere öfke dolu olması da bahsettiğim içsel durumun sonucu. İyi Aile Yoktur ve İyi Toplum Yoktur'u yazarken  -kitap diyeceğim, zira benim için tek kitap bu- kitabın çok tepki alacağını biliyordum. Öfke dolu, hakaret içeren çok sayıda e-mail yahut mesaj alıyorum hâlâ. Hakaret edenlerin çoğu, sözlerinin hakaret olduğunun farkında değiller, onları eleştiri sanıyorlar.

- Bunun kaynağında ne var?

İstismarı çok içselleştirmiş olmamızdan kaynaklanıyor bu. Az önce söylediğim gibi, içlerindeki anne-baba o kadar sert, öfkeli ki, kitabın tonunu da böyle sanıyorlar; o iç anne-bababın iç çocuğa öfkeli sesiyle tepki veriyorlar. Kitabın tonu zannettikleri şeyin kendi iç anne-babalarının sesi olduğunu anlayabilirler mi bilmiyorum. Böyle tepkiler geldiğinde, öyle bir anlama ümidi olabilir mi bu insan için acaba düşüncesiyle bakıyorum o tepkiye sadece. Tepkilerinin, benim söylediklerimdeki anlamla ilgisi yok çünkü; öyle bir anlayış olamadığı sürece, bu insan için yapabileceğim bir şey yok. Hiç kimseye, kendisinin göremediği bir şeyi gösteremezsiniz. Kendileri görsün diye elimden geleni yapıyorum; ama elimden gelenin sınırları var. Gelen olumlu yorumlar sayı olarak çok daha fazla; ama bir köşeden her hareketimi sessizce, öfkeyle izleyen kişilerin sayısı onlardan daha çok belki. Bir de, o öfkeyi bastırdıklarını, sakladıklarını zannederek konuşanlar var; ama o çok yoğun olumsuz ilgiyi sezmemek mümkün değil sözlerinin arkasında.

- Peki böyle tepkiler karşısında sizin tutumunuz, düşünceniz ne oluyor?

Hep şunu düşünüyorum: Orada bir yerlerde, incinmiş ve incindiğini hiç kimsenin fark etmediği küçük bir çocuk var. O çocuk için, -ister gösterilsin ister gösterilmesin o olumsuz tepki- bu olumsuz tepkilere kulak tıkamalı ve yapmam gereken şeyi yapmalıyım. Gelen her hakarette o küçük çocuğu düşünüyor ve o sayede yoluma devam ediyorum. Bana öfkelendiklerini zannederken aslında, öfkelenmeleri yasaklanmış anne-babalarına öfkelendiklerini bilmiyorlar. Bu, benim için değil; ama onlar için korkunç bir zihin hapishanesi. İçlerindeki kırgın, yaralı çocuk hapis orada! O çocuğa işkence ediyorlar aslında. Keşke o çocuk için bir şey yapabilseydim, onlara onları korkutanın, incitici şeyler söyleyenin ben olmadığını anlatabilseydim; ama gücüm ancak bu kadarına yetiyor ve bunu böyle kabul etmek gerekiyor. En büyük tabu önce anne, sonra baba tabusu tüm dünyada.

- Öfke neden özellikle size yöneliyor dersiniz?

Sakince, suçluluk duymadan, cezalandırılmaktan korkmadan "Evet, anne-babam bana karşı hata yapmış" demektense "Anne-babam iyi; bu kötü kadın da nereden çıktı?" demek, yahut "Nihan Kaya'nın çocukluğu kötü geçmiş demek ki. Benim çocukluğum iyiydi." demek, öfkenin kaynağını kendi geçmişlerinde değil, geçmişlerindeki gerçeği önlerine koyanlarda aramak daha kolay geliyor çok kişiye. Beni anladığını söyleyen çok kişide de bir yandan devam ediyor bu korku ve tabu; resmin tamamına bakabilmekte bu nedenle zorlanabiliyorlar; "Ama…" ile başlayan cümleler kurmaktan kendilerini alamıyorlar bu yüzden. Çok olağan karşılıyorum bunu. Bahsettiğim istismarı hepimiz yaşadık ve her gün yaşıyoruz çünkü. Mesele burada ben değilim; mesele hiçbir zaman Nihan Kaya ya da bir başkası olmadı. Çok yaralıyız, çok yaralılar. O yaralar her birimizi başka başka şekillendirdi, kimi de öfkesini bana ya da benim sözlerime zannediyor. Bunları benim söylemem ya da bir başkasının söylemesi inanın hiçbir şeyi değiştirmiyor; ha ben ha bir başkası demiş, hiç fark etmez. Hepimizi yaralayan o soyut şeyi artık konuşabilmemiz gerekiyor, bu konuşmayı yapan kişi aramızdan kim olursa olsun. Bu bir "Kim haklı?" kavgası değil, fikir yarıştırması değil; hem geçmişteki hem şimdideki mağdur hepimiziz, her birimiziz, o yaralar her gün kanatılmaya devam ediyor. Hasıraltı ettiğimiz sürece de böyle devam edecek.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

SAYGIYA ASIL İHTİYACI OLAN KİŞİ, YETİŞKİN DEĞİL ÇOCUK OYSA


- Biliyorum ki amacınız her zaman sesinizi duyurabilmek. Olumsuz tepkiler bir yana sosyal medyadan size ulaşanlara tüm kalbinizle destek olmaya çalışıyorsunuz. Daha yapmak istediğiniz neler var?

Kitaplarımı -herhangi bir kitabımı- okuyan herkese aşinadır sanırım, ulaşabildiğim herkese, elimden geldiğince anlatmayı dert edindiğim şeyler var, evet; çok uzun zamandır. Sosyal medyada -hem iyi hem kötü niyetli- binlerce mesajı sakinlikle yanıtladım son bir sene içinde. Şimdilerdeyse o kadar çok mesaj geliyor ki yanıtlayabilmem artık mümkün olmuyor. Bütün Çocuklar İyidir'den sonra, daha küçük yaşta çocuklardan gelen mesajların sayısı arttı. İstismara uğrayan bir çocuk bana bu durumu yazdığında kayıtsız kalamıyorum ve böyle mesajlar var mı kaygısıyla mesaj kutumu kontrol ediyorum; ama yetişkinlerin soruları bu gibi çocuklardan gelen mesajlar yanında geri planda kalıyor tabii. (İstismara uğrayan çocuk numarası yapan yetişkinler de oluyor bazen; bana kızgın oldukları için yapıyorlar bunu sanırım.) Yetişkinlere artık birer birer cevap yazamadığım için, Instagram'da post yazmaya başladım. Bana en çok sorulan şeylerin cevabını, elimden geldiğince postlarla özetlemeye çalışıyorum. Postlar, anlatmak istediklerimin çok çok az bir kısmını iletebiliyor maalesef; ama elimden gelen bu. Fena halde münzevi yapıda bir insan olduğum için, evden çıkmayı her zaman bir fedakarlık addettiğim için, bir yerlere gitmek, söyleşi yapmak da -sosyal medya gibi- hiç bana göre değil aslında; ama çocukluk konusunda çoğunluğun kafası öyle karışık ki, doğru bildiğimiz o kadar çok yanlış var ve sözlerim o denli yanlış anlaşılıyor ki, bunu da yapmaya mecbur hissediyorum kendimi ve hayal ettiğim hayatla hiç uyuşmamasına rağmen çok yerde de konuşuyorum bir yandan.

- Ne kadarını gerçekleştirdiğinizi düşünüyorsunuz?

Beni anlayanların daha iyi anlayabilmesi, anlayamayanların da bir nebze olsun anlama ihtimalini uyandırabilmek amacım. Belki bir kişi bir çocuğa farklı davranır ve o çocuğun hayatı değişir. Bir çocuğun hayatını kurtarmaya, bir kişi yeter çünkü. Bunları düşünüyorum. Fakat ben her şeyden önce bir kitap yazarıyım; bu, unutulmamalı. Aslında tek görevim, her yazar gibi, kitabımı, kitabımın mümkün en iyi biçimiyle yazmak. Ama yazıp bırakmayı şimdilik içim elvermiyor; meselenin ehemmiyeti öne geçiyor.

- Kitabı okuyunca şunu merak ediyor insan aslında, çocuğun toplumdaki tanımı nasıl bu noktaya geldi? Neden, sizin de hep dediğiniz gibi, çocuğun aileye itaati saygı olarak belirlendi?

Tarihte ne kadar geriye gidersek çocuğa muamelenin o kadar korkunç olduğunu görüyoruz. İnsana, bireye saygı da doğru orantılı olarak azalıyor çünkü tarihte geriye gittikçe. İtaat kültürü, yönetilmesi çok kolay kitleler meydana getiriyor. Bugün de modernize olmuş bir itaat kültürü devam ediyor. İtaate, saygı adını vererek kişileri bu saygı söylemi etrafında korkutmak ve bastırmak, ipleri elinde tutanların işine gelen bir yöntem! Ne kadar özgür olduğumuzu, ne kadar sorgulayabildiğimiz belirliyor.

- Saygı ve itaat arasında hem bir uçurum hem de çok ince bir çizgi var. İşin ilginç yanı birçoğumuz itaat ettiğimizin farkında bile olmadan saygı gösterdiğimizi düşünüyoruz. İtaat ve saygının sınırı neresi?

Karşılıklı olamayan şeye "saygı" adını veremeyiz. İtaat ise tek taraflı bir şey. "Ben sana öfkelenebilirim, ama sen bana öfkelenemezsin! Ben seni eleştirebilirim ama sen beni eleştiremezsin!" denilen, daha doğrusu bize böyle hissettirilen bir yerde saygı yoktur; itaat vardır. Kişinin kendi sınırlarını savunması, kimseyi incitmez aslında. Saygı, çocuğu da yetişkini de incitmez. Ama biz her anlamda zaten daha güçlü olanın korunmasına "saygı" adını veriyor ve bunu müesseseleştiriyoruz, güçlü olanın gücünü, zorbalığını daha da pekiştiriyoruz. Saygıya asıl ihtiyacı olan kişi, yetişkin değil çocuk oysa.

- Bu son cümle o kadar doğru ki, biraz daha açar mısınız?

Çocuğun yetişkine yaptığı "yanlış" yetişkini incitmiyor; ama yetişkinin çocuğa yanlışı çocuğu ömür boyu sakatlıyor; "saygı" adı altındaki istismar nedeniyle, bu sakatlama durumunu ifade etmemiz de yasaklanıyor. İtaate "saygı" demek ve sonra bunu beklemek, istismardır ve istismarı meşru göstermektir. "Saygı" sözcüğü, saygısızlık yapmak ve saygısızlığı meşrulaştırmak amacıyla kullanılıyor. Eğer bir prensibimiz olacaksa bu "yetişkine saygı" değil "çocuğa saygı" olmalıydı. Bir şeyin saygı mı, itaat mi olduğunu anlamak aslında çok kolay; yeter ki bize öğretilen yanlışların neden yanlış olduğunu görebilelim.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

ÇOCUĞUMDAN BİR ŞEY ÖĞRENEMİYORSAM ÇOCUĞUMU TANIYAMAM


- Pusetinde durmak istemeyen Ali ve Şebnem’den bahsediyorsunuz kitapta. Bu çocuklar, pusetlerinde durmazlarsa ebeveynlerine saygısızlık etmiş oluyor; bir yandan da çocuk kendi isteğini gerçekleştirmiş olmasına rağmen kendini suçlu hissediyor. Neden?

Çünkü çocuklar, o kurallara karşı çıksalar da, kendilerine dayatılan kuralları içselleştiriyor ve doğru kabul ediyorlar; içten içe kendilerini suçlu hissediyorlar. Çocukla hiyerarşiye dayalı bir ilişki kurduğumuz sürece kaçınılmaz bu. Çocuklar bizim istediğimiz şekillerde durmak zorunda değiller. Artık bunu görmemiz ve kabul etmemiz gerekiyor. Bu, çocuğa saygısızlığa örnek. Cinsel istismardan bahsedince herkes "Ah çok korkunç" diyor; ama kendisinden öyle istendiği için pusetinde oturmak zorunda olduğunu düşünen çocuğun istismara da boyun eğeceği ve orada da -bu yüzden!- kendisini suçlu hissederek utanacağı gerçeği arasındaki sıkı bağ es geçiliyor. İlkine kötü deyip ikincisini savunmak, ikiyüzlülük! İstismara uğrayan, bundan utanan, kendisini ne o sırada ne sonrasında savunabilen ve -bizim öğretilerimiz yüzünden- istismardan duygusal olarak derinden yaralanan çocukları biz yaratıyoruz. Ama suçu istismarcıda bulmak çok kolay; o istismarcı cezalandırılınca sorunun da ortadan kalkacağını düşünüp kendimizi bu suçtan aklamak işimize geliyor. Ailede istismar edilmeyen çocuk, dışarıda istismara uğramaz. İstismarcıyı cezalandırmaya yönelik söylemler, meselenin özünü görebilmemizi engelliyor.

- Kitapta örnek hikâyelerden Defne’nin bamya yemezken annesinin kabullenişini, nohut yemediğinde göstermeyişi çok ilginçti gerçekten. Şimdi ben hikâyeyi anlatmayayım; bunun sebebini siz anlatır mısınız bize?

Gerçek bir hikayeydi bu da, kitaptaki çok hikaye gibi. Anne, kendisi bamyayı sevmediği için Defne'nin bamya sevmeyişine hak verebiliyor ve çocuk bamyayı reddettiğinde ona kızmıyor. Oysa Defne nohut yemeyi reddettiğinde bunu çok kızılacak bir şey addediyor. Bu, çocuklarımızı kendimizden ayrı göremememizden kaynaklanmakta. Çocuk, anne-babasından ayrı bir insan! Onların sevdiklerini sevmek zorunda değil; kendisine ait beğeni ve tercihlerle dünyaya geliyor. Sorunların neredeyse tamamı, bu gerçeği göremememiz yüzünden. Çocuğumun midesi başka, benimki başka. Çocuğumun bedeni başka, benimki başka. Çocuğumun zihni başka, benimki başka. Çocuğumu yıkarken, giydirirken, onunla herhangi bir bakım üzerinden ilişki kurarken onun benden "ayrı" bir varlığı olduğunu göremez, içselleştiremezsem, verdiğim bakım faydadan çok zarar getirir.

- Defne, sonradan bamyayı severek yiyor. Çocuk olarak özgür alanlarımızı seçeneklerimizi değerlendirerek kendimiz mi keşfetmek istiyoruz?

Bamya farklı bir şekilde pişirildiği için de olabilir. Önemli olan sevme ve sevmeme hakkını çocuğa tanımak. Farklı şekilde pişirilmiş bamyayı da sevmeyebilirdi Defne. Ama karşılıklı keşfetme durumu önemli. Sevdiğini de sevmediğini de. Önemli olan çocuğa ne öğrettiğimiz değil, çocuktan ne öğrendiğimiz. Çocuğumdan bir şey öğrenemiyorsam çocuğumu tanıyamam. Bu durumda çocuğum da kendisini tanıyamaz, buna fırsatı olmaz. Kendimizi tanımadığımız için kendimizi gerçekleştiremedik. Hepimiz, gerçekleştirilmemiş potansiyeller taşıyoruz benliğimizde.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

CİNSEL İSTİSMARIN VE HER TÜRLÜ İSTİSMARIN NEDENİ DUYGUSAL İSTİSMARDIR


- Peki biz üçüncü bir kişi olarak, bir çocuğun ebeveynleri tarafından sizin tanımınızla istismar edilişine tanık oluyorsak nasıl davranmalıyız? Eğer konuşabilecek konumdaysak neler söylemeliyiz? Ya da aslında bu üçüncü kişi siz olduğunuzda, nasıl bir tepki veriyorsunuz?

Olumsuz tepki vermeyi bir türlü beceremediğim için kitap yazıyorum. Maalesef bu tür durumlarda çok çaresiz hissediyorum o istismar tablosu karşısında. Elimden gelen, yazmak ve anlatmak. Bunu yapıyorum. Sizin ne yapmanız gerektiğini ise söyleyemem. Bilemem bunu. Karşınızdaki kişinin anlattıklarınızı ne kadar dinler/alır olmasına da bağlı. Siz ne kadar yumuşak olursanız olun savunmaya geçebiliyorlar. Hep şunu söylüyorum: Çocuğun iyiliği için kurulmuş hiçbir cümle, çocuğun iyiliğini düşünen birini incitmez. Hani sözlerim karşısında öfkeleniyor, inciniyorlar ya. Onlara şu sözlerle adeta yalvarıyorum: Benim sözlerim karşısında gösterdiğiniz hassasiyeti, kendi çocuğunuz/çocuk için gösterin, başka hiçbir şey istemiyorum. Meselenin özeti bu aslında. Ama bu sözlere rağmen o zihin hapishanesinden çıkamayan, sözlerimi kendilerine saldırı gibi algılayanlar çok. Oysa ben, her birimizin içindeki çocuğun o hapishanede ne kadar acı çektiğini anlatıyorum sadece aslında, o çocuğu oradan kurtarmaktan bahsediyorum.

- Kitapta Nihan’ın hikâyesi de var. İlkokulda muhallebi yanaklı çocuğu rahatsız ettiğinizi ne zaman ve nasıl fark ettiniz?

Çok yeni. Geçen yıl aklıma geldi bu hikaye, eşime anlattım ve çok güldük. İlkokula başladığımda, muhallebi olarak görüyordum gerçekten de bu arkadaşımı. Kaçtığı zaman öfkeleniyordum. Madem muhallebiydi, kaçmaya hakkı yoktu. Saygı görmediğimiz zaman, istismara istismar diyebilmemiz zorlaşıyor. İstismar kültürü içinde büyüdük, hâlâ istismar kültürü içinde yaşıyoruz ve hepimiz o istismarın bir parçasıyız. Cinsel istismarcıyı suçlamak kendimizi aklamamızı sağlıyor; ama mesele o kadar basit değil. Cinsel istismarın ve her tür istismarın nedeni duygusal istismardır. Cinsel istismara uğrayan çocuğun ya da bireyin bu istismardan yaralanmasının nedeni de cinsel istismarın öncesinde yaşadığı duygusal istismardır. "Cinsel istismarı duygusal istismarla nasıl bir tutarsınız!" diyenlerin artık gerçeğe daha yakından bakması gerekiyor.

- Çocukların kendi tercihlerini yaşamaları konusunda bilgilendiriyorsunuz. Peki ebeveynler, özellikle hayati konular hakkında, örneğin cinsel istismar vs, çocuklarını nasıl bilgilendirmeli ki, çocuğu kendi tercihini en doğru şekilde yapabilsin?

Aslında herhangi bir konuda özel bir bilgilendirmeye hiç gerek yok. Biz çocukta hiyerarşi kurmazsak ve çocuğun doğuştan getirdiği düşünen, sorgulayan zihinsel mekanizmasını örselemezsek çocuk istismara istismar adını verebilir ve kendisini koruyabilir. Az önce anlattığım gibi, çocuğun herhangi biri tarafından herhangi bir şekilde istismar edilmesinin nedeni, önce onu bizim istismar etmemiz. Ailede istismar edilmeyen çocuk, dışarıda da istismara uğramaz, uğrasa bile kendisini koruyabilir, durumu bir başkasına daha kolay anlatabilir.

Cinsel eğitim ya da istismar eğitimi denen şeylere, "eğitim" adı altında sunulan hemen hiçbir şeye inanmıyorum, çoğunun istismar içerdiğini düşünüyorum.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

ÇÜNKÜ KENDİ İÇİMİZDEKİ ÇOCUĞA ÖNCELİK İMKÂNI TANIYAMIYORUZ

- Çocuktan nasıl özür dilenir? Ya da özür dilemek tek başına yeterli mi?

Sözcüklerle özür dilemek değil aslında mesele. En iyi anne-baba bile hata yapar. Ama "iyi anne-baba", "Evet, hata yaptım!" diyebilen, bunu çocuğuna hissettirebilen anne-baba. Hiç kimse bir çocuğun bütün duygusal ihtiyaçlarına karşılık veremez. "Üzüntünü/hayal kırıklığını/acını anlıyorum" diyebilmek, bunu hissetmek ve hissettirebilmek aslında önemli olan. Gerçek özür, bu! "Evet, bu duygusal ihtiyacına karşılık veremedim; ama sen, benim yapamadığım yahut yetersiz kaldığım şeyi sonuna kadar 'hak ediyorsun'. Sorun sende değil." mesajını verebiliyorsa ebeveyn yahut bakım veren kişi her kimse, bu, sorunu büyük oranda çözer bence.

- Önceliğin her zaman çocuk olduğunu kabul etmek neden güç?

Çünkü kendi içimizdeki çocuğa öncelik imkanı tanıyamıyoruz.

- Son olarak içimde en çok hissettiğim başlık üzerine konuşmak istiyorum: “Yanlış His Yoktur!” Benim yerime karar veren “Bunda kızacak, korkacak, küsecek vs ne var!” gibi cümlelerin beni neden incittiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Teşekkür ederim. Bu konu üzerine siz içimizdeki çocuğa neler söylemek istersiniz?

Hepimiz içimizdeki çocuğa şunları hatırlatalım sıklıkla: Nasıl hissediyorsak, realite odur. Hislerimiz bize kendimize dair çok önemli bir bilgi verirler; her biri önemlidir. Sorun hiçbir zaman hislerimizde değildir. Hislerimi tanımazsam kendimi tanıyamam. Bir hissin yanlış bir davranışa neden olduğu doğru değildir. Bir hissi yasaklamak, bir şeyin olmasını önlemez. "Abartıyorsun", "Bunda bu kadar kırılacak/üzülecek bir şey yok" gibi cümlelerin istismar olduğunu görebilmemiz gerekiyor. Bize yapılan yanlışa yanlış diyebilirsek, artık o yanlışın üzerimizdeki gücünü de ortadan kaldırmış oluruz.

: Teşekkür ederim.

Nihan Kaya: Teşekkür ederim.

Nihan Kaya ile Bütün Çocuklar İyidir’i konuşuyoruz

Bütün Çocuklar İyidir

Nihan Kaya

İthaki Yay.

S.: 72

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap