Karanlıktan aydınlığa bir yolculuk: Barbunya Prensesi

Özel İçerik

Mine Pöge

Masallar kimine göre anlam bakımından basit görünüyor; ama hiçte öyle değil. Her şeyden önce, genellikle gelecek nesilleri oluşturan çocukların muhatabı olması önemini diğer eserlere göre farklı bir boyuta taşıyor. Bunun yanında, arkaik unsurlar, en az açık ve net verilen mesajlar kadar etkili ve önemli. Mine Pöge’nin kaleme aldığı ilk çalışma olması bakımından da değeri artıyor. Masalların bir diğer büyülü yanı ise bir tohumla veya bir bulutla sohbet etme şansımızın olması. Pöge, okuyucularına bir tohumun nasıl prensesleştiğini anlatıyor. Bize onun sesini duyuruyor. Dünyayı adeta ters çeviriyor.

BARBUNYA PRENSESİ

Masalın ismi gözüme çapıyor ilk olarak. Bir masal ve adı “Barbunya Prensesi” Prenses olmanın türlü yolları varken Barbunya nereden çıktı diye düşünüyorum ilk önce; ama sonra zihnimde güzel şeyler şekillenmeye başlıyor. Barbunyayı bir tohum olarak düşünüyorum. Toprağında yeşermeyi, yeryüzüne çıkmayı bekleyen nazende bir tohum… Su ile buluşması ile kökleri bir prensesin etekleri gibi saçaklanması geliyor düş dünyama. Sonra anlam veriyorum hatta yazarı biraz da kıskanıyorum. Böylesine yaratıcı olmayı kim istemez ki. “Barbunya Prensesi”nin dünya ile tanışması ile yaşamı anlamlandırmaya çalışıyor.

Tanıtım bülteninde şöyle bir açıklama da var:

“Küçücük siyah gözlerini bir barbunya tanesinin içinde açtı Barbunya Prensesi. Nerede olduğunu anlamaya çalışırken pırıl pırıl sular döküldü üzerine. Derken güneş ışığıyla tanıştı. Ne kadar büyülü bir yerdi burası, gökyüzü ne kadar mavi, saçları ne güzel bir yeşildi. Ancak zaman geçtikçe başkalarının özelliklerini daha çok önemser oldu küçük prenses. Etrafındaki güzellikleri, sahip olduğu şeyleri fark etmiyordu artık. Yine söylenip durduğu bir gün, ona yaşadığı yerin eşsizliğini ve kendisinin ne kadar özel olduğunu, her zaman gözünün önünde olan bir şey hatırlatacaktı...”