Gül gibi zabıta dururken kızını çöpçüye veren bir şair, yazar: İhsan Yüce
Özel İçerik

Hepimiz onun filmleriyle büyüdük. Her akşam evlerimize konuk oldu, çok sevdik, benimsedik... Ailemizden biriymiş gibi davrandık. Sadece İhsan Yüce'ye has bir sevgi değildi bizimkisi.. . Bütün Yeşilçam oyuncularına olan özel bir muhabbetimizdi.

İhsan Yüce, iyi bir oyuncu senarist ve yönetmendi. Öyle ki Yeşilçam'ın çok önemli klasikleri onun kaleminden çıkmıştır. Mesela hemen herkesin severek izlediği Kibar Feyzo, onun usta kaleminden çıkmıştır.

Ama bugün sizlere İhsan Yüce'nin sinemacılığından, oyunculuğundan bahsetmeyeceğim. Bu görevi sinema eleştirmenlerine bırakıyorum ve asıl konuya gelmek istiyorum.

O da İhsan Yüce'nin şairlere taş çıkartacak olan şairliği..

Gül gibi zabıta dururken kızını çöpçüye veren bir şair, yazar: İhsan Yüce

"BEN ŞAİR DEĞİLİM, AYIP OLMASIN"

İhsan Yüce, Türk şiirine harika bir şiir kazandırdı. Ekmek Şarap Sen ve Ben... Mazlum Çimen'nin de ezgileriyle buluşan bu şiir, İhsan Yüce'nin müthiş eserlerinden biridir sadece.

Şiiri basmak isteyen olduysa da İhsan Yüce buna izin vermez. Nedenini sorduklarında ise şu cevabı verir: "Ben şair değilim, diğer usta şairlere ayıp olmasın diye kitabı basmak istemedim."

Gül gibi zabıta dururken kızını çöpçüye veren bir şair, yazar: İhsan Yüce

EKMEK ŞARAP SEN VE BEN...

İhsan Yüce'nin müthiş şiirini hatırlayalım...

Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

Kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına, doğan güneşe
Gogen’e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine

evet ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayat felsefesini

sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen Christoph Colomb
Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odununu ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu alemin
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…

Ergül Tosun

Kitap sayfası için iletişim:

ergul.tosun@ensonhaber.com