Büyük yazar ve şair röportajları: Ece Ayhan
Özel İçerik

Ece Ayhan'ı 18. ölüm yıl dönümünde sevgi ile analım...

*

“İçinde bulunduğum toplumla kapışan bir adamım ben” diye başlıyor Ayhan kendini anlatmaya. Tüm hayatını şiirle şekillendiren, şiir dendiğinde ayakları bir türlü yere basmayan şairin 10 Aralık 2000 tarihli röportajından detaylar ise şöyle…

AMA BEN İYİMSER OLAMAM


- Neden kara şairsiniz ve karaşınlık nedir?

Pek çok şeyi benim ortaya attığımı sanıyorlar, halbuki öyle değil. Karaşın sözlükte var, sarışının tersi! Ben karamsarım, aykırıyım ama siz benim yanıma gelin de ben aykırı olmayayım, diyorum.

- Ya karaduygululuk?

Aa o ayrı tabii. Ama ben iyimser olamam. Bütün hocalarımız, annelerimiz, babalarımız bize yalan söylemiş. Mesela, Baltacı Mehmet Paşa ve Katherina aynı mekanda bulunmamışlar bile! Fatih’in gemileri karadan yürütmesi diye bir olay yok, adam akıllı; Haliç’in sonunda tersane kurduruyor ve Bizans donanmasını haklıyor. Hezarfen Ahmet Çelebi cambazmış. Galata Kulesi’nden kendini atıyor, topuğunu kırıyor. Daha çok örnek var böyle. Hâlâ yalan söylüyorlar. Bak tarihe, biz sorumlu değiliz de, hayır! Hâlâ “sözde” diyorlar.

Ece Ayhan eski röportajı

ASLINDA MEMURLUĞU İSTEMİYORDUM


- Siyasal’da okudunuz, iki-üç yıl kaymakamlık yaptınız. Devlet memurluğundan, resmiyet karşıtı bir şair, yazar olmaya nasıl geçtiniz?

Zaten oradaydım ben. Şiir yazmaya Zeyrek Ortaokulu’ndayken başladım, iyi hocalarımız vardı. Kaymakamlığı bir arkadaşımın sayesiyle yaptım, dilekçelere imza atacaksın sadece, demişti. Aslında memurluğu istemiyordum.

- Edebiyat dünyasına nasıl girdiniz?

Ankara’ya 1953’te ilk gittiğimde, bir kültür derneği vardı. Bülent Ecevit de üye, daha politika filan yok hayatında. Orada akşam karatahta dersleri veriliyordu. Atonel müzik üzerine. Biz de oraya giderdik. Müzikte yapılan şey, şiirde niye yapılmasın diye geldi aklıma. Aykırılığı da anlatırdı bu, karalığı da anlatırdı. Bunun gibi bir sürü şey etkiledi beni.

Ece Ayhan eski röportajı

MEĞER BEYNİMDE TÜMÖR VARMIŞ


- Ecevit’le nasıl bir ilişkiniz vardı?

Resim eleştirmenliği yapardı. Merhabamız vardı sadece. Bir mekanda bulunmuş olmaktan kaynaklanan. 21-22 yaşlarındayız. Ama yıllar sonra oldu ilişkimiz. Kanlıca’da Can Yücel’le komşuyum. Birdenbire kalp krizi zannettim, meğer beynimde tümör varmış. Bunun üzerine Yaşar Kemal ve Can Yücel açıyor telefonu İsviçre’ye, Gazi Yaşargil hemen gönderin, diyor. Yıl 1974, ben 43 yaşındayım. Kendimi İsviçre’de buldum. Ameliyat masraflarını, o zaman da Başbakan olan Bülent Ecevit karşılamıştı. Pasaport almamı da o sağladı. Artık cebinden mi ödedi, bilmiyorum.

- Söz açılmışken, siz bu ameliyat dönüşünde, sizi gönderen insanlara dava açtınız galiba, toplanan parayı aldılar diye…

Öyle bir şey yok canım. Dedikodu. Çok eski bir olay ya. Adam öldü artık, olmaz. Brunel Nefes Nefese kitabında, “Öldüğüm zaman bir şey istemiyorum, yılda bir kere mezarlıktan kalkmak isterim ve yakın bayiye gidip gazete ve dergilere bakmak isterim, dünyada neler olmuş diye” diyor. Bu fantezi tabii. Artık bir şey söylenmez.

Ece Ayhan eski röportajı

KİMSE BİLMEZ, AMA…


- Şiirde anlatım kapanıklığını niye seçtiniz?

Hayır karşıdakinde kabahat! Benim bir Fayton şiirim yayımlandı, 58’de, Pazar Postası’nda. Kimse bilmez, ama orada şöyle bir şey var, Fikriye Hanım, Atatürk’ün Latife Hanım ile evlendiğini öğrenince, Ankara’ya geliyor ve faytonla köşke gidiyor, içeri alınmayınca faytona binip intihar ediyor.
Ahmet Muhip Dranas bu şiiri okuduğunda, “Son derece anlamlı, harikulade yeni!” demişti. Anladı, Fikriye Hanım olayını bildiği için! Bunun gibi katmanlar var benim şiirimde.

- Yine de zor şiir sizinkisi…

Zor değil, aslında şiir işte budur. Bakın, bir yanda Shakespeare’i düşünün, ben Shakespeare değilim tabii, o da katman katmandır. Şimdi okuyucu üşeniyor. Ama bilen biliyor.

- Zorluk deyince Yort Savul mesela… Bir şiirinizin adı, bir kitabınız da Yapı Kredi’den Bütün Yort Savul’lar adıyla çıktı. Bir aydın bunun Ermenice ya da Rumca olduğunu söyledi. Biri ‘Daüssıla’ anlamında, dedi.

Hiç alakası yok! Yunus Emre’de geçiyor. Türkçe. Kenara çekilin, savulun demek! Padişah gelirken söylenirmiş. Benim kabahatim ne, yort nidası unutulmuş yahu.

Ece Ayhan eski röportajı

BENİM KABAHATİM NE BURADA


- Dille oynamak nasıl bir duygu peki?

İçinde bulunduğum toplumla kapışan bir adamım ben. Türk edebiyatındaki bütün büyük yazarlar büyük aileye mensuptur. Tevfik Fikret’ in Abdülhamit’ e verdiği altı ya da sekiz tane şiiri vardır, buyur, benim kabahatim ne burada? Biz parasız yatılıyız. Sokak çocuğuyuz. Ağzımızın bozukluğu oradan geliyor. Deli kabul edilmişliğimiz oradan geliyor. Her şeye karşıyım. İki tekke vardı benim gençliğimde. Bir doğu tekkesi, Kemal Tahir’ in. Bir de batı tekkesi Sebahattin Eyüboğlu’ nun. Biz ikisine de gitmedik. Eyüboğlu benim için “Şiiri rahat bıraksın” demiş. Bırakır mıyım?

Ece Ayhan eski röportajı

YURTTAN SESLER KOROSUNA KARŞIYIM


- Hayatınız hep böyle hırlaşmayla mı geçti?

Niye hırlaşmayayım! Ben şair filan değilim, etikçiyim. Kafiye kullanmam yurttan sesler korosuna karşıyım. Bireysel davranırım.

- Hayatta kapışmadığınız, hırlaşmadığınız biri oldu mu? Hep yalnız mı oldunuz?

Pek olmadı. İdris Küçükömer, Cihat Burak… Düşünsem birkaç kişi daha bulurum. Vardığım noktadan memnunum. Evlendim, oğlum oldu, şimdi torunum da var. Karım kanserden öldü. Yalnız değilim ben yahu. Oğlum bankada çalışıyor. Dedesi baktı ona, büyüttü.

- Siz ilgilenmediniz mi?

O daha iyi bakardı, bende para pul yoktu.

Ece Ayhan eski röportajı

İMKANLARIM YOKTU


- Hep fakir miydiniz? Şiirden para hiç kazanmadınız mı?

Yok canım. Şimdi ancak kazanıyorum, o da az. Yapı Kredi ile anlaşma yaptık, onlar kitapları basacaklar, masrafları ödeyecekler. Avucumla su içerdim ben. Mesela yılbaşı eğlencelerine gitmem. İmkanlarım yoktu. Elektriği, suyu olmayan evlerde yaşadım zaman zaman. Çengelköy’den karşıya geçecek param olmazdı. Hatta bir kere biri sordu, sen nasıl geçiniyorsun, dedi. Valla zor oluyor dedim.

- Bir dönem Çanakkale’de yaşadınız…

Orada Belediye bana işçi kadrosu vermişti, SSK’da yatmıştım. Yürüme zorluğu olunca, Metin Üstündağ ve karısı beni buraya getirdiler. Bir yıldan fazla hastanelerde yattım. Bacağımı keseceklerdi sonra kurtardılar.

- Huzurevine gelmeye nasıl karar verdiniz?

Çanakkale’deki evi kapattık. Burayı bulan Başbakan Ecevit. Hüsamettin Özkan’ı, Yüksel Yalova’yı, Gemici adında bir bakanı görevlendirmiş. Önce Maltepe huzurevindeydim. Ama sonra hastaneye gittim. Çünkü beni yanlışlıkla ölecek adamların yanına koymuşlar; altına yapanlar vardı. Ben kusmaya başladım. Mülkiyeliler el atmışlar. Burada iyi bakıyorlar. Yavaş yavaş yürümeye başladım, yürüteçle. Daha önce yürüyemiyordum. Okuyorum, yazıyorum.

(Röportaj: Hürriyet Pazar Ece Ayhan)

Instagram: biyografivekitap