Vakanüvis yazdı: Bir garip heykel hikayesi
ensonhaber.com

Malum, Türkiye’nin heykele dair bolca hikâyesi var. Özellikle CHP’li belediyelerin heykele yönelik yoğun ilgisi, bu literatürü günden güne zenginleştirmekte. Ancak tarihteki bir “İnönü heykeli hikâyesi” var ki, heykel anekdotları arasında her zaman ayrı bir yerde durmakta.

İNÖNÜ,“BENİM DE HEYKELİM OLSUN”U İHSAS ETTİRİNCE...

İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, göreve gelir gelmez, sadece devlet yönetiminde değil, kamusal alanda da semboller aracılığıyla kendisini görünür kılmak için özel bir çaba içine girmişti. Paralara kendi resmini koydurmak ve küçük denemeler halinde kimi yerlerde büstlerinin yapılmasına yol vermek bu girişimlerinden bazılarıydı. Dönemin yöneticileri de Mllî Şef’in bu ihsaslarını emir telakki ederek, radikal bir kararla büyük - gerçekten büyük, 13,5 metre - bir İnönü heykeli yapılması girişimi başlatmışlardı.

Hemen kollar sıvandı. Fransız şehir planlamacısı Henri Prost’un İstanbul Nazım Planı üzerinde kimi değişikliklere gidildi. İsmet İnönü Vakfı’nın vakıf tarihçesinde, Taksim’deki Topçu Kışlası yıkılacak, yerine “İnönü Gezisi” / Gezi Parkı yapılacağı bilgisi verilmekte. Buna göre park, Dolmabahçe’den Nişantaşı’na kadar yükselen yeşil alanın bir uzantısı olacaktı. Proje, 1940 yılında, dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından hayata geçirildi ve İstanbul’un Cumhuriyet döneminde inşa edilen ilk parkı Taksim’de açıldı. 1944 yılına gelindiğinde ise yapımı devam etmek olan İnönü heykelinin İnönü Gezisi’nin (parkının) Taksim Meydanı’na bakan kısmına dikilmesi kararlaştırıldı. İstanbul Belediyesi’nin planı uyarınca park Maçka’ya doğru devam edecek, Boğaz’a bakan tarafta bir de İnönü Köşkü yapılacaktı. Günümüzde İnönü Vakfı’nın mülkü olan bu köşk, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü İstanbul’a geldiğinde ikamet etmesi için düşünülmüştü. Bu köşkün görüş hizasında, sahile yakın olarak da İnönü Stadyumu (Bugünkü Beşiktaş Vodafone Arena) inşa edilmişti.

Vakanüvis yazdı: Bir garip heykel hikayesi

NECİP FAZIL’DAN “MODÜLER HEYKEL”

ÖNERİSİ Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Bülteni’nde Ferda Çağlayan tarafından kaleme alınan “Cezalandırılan Anıt” başlıklı yazıda anlatılanlara göre, İstanbul Belediye Başkanı Lütfi Kırdar Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de büyük desteğiyle heykel işine koyulmuştu. Almanya’daki Nazi iktidarından Türkiye’ye kaçan heykeltraş Rudolf Belling, 1940 yılında Fındıklı’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nde heykelin yapımına başladı.

Üç yıllık bir çalışmanın ardından 1944 yılında heykel tamamlandı. Ancak heykeli tamamlanmakla iş bitmiyordu. Ona bir de kaide yapılması gerkiyordu. Devlet bunu da düşündü ve “Millî Şef Heykeli Kaide Müsabakası” düzenlendi. Ancak birinci gelen proje, bilinmeyen bir sebeple uygulanmadı. İstanbul Belediyesi 180 bin lira bütçe ayırarak yeni bir yarışma düzenledi. Yarışmada 7,5 metre boyundaki kaide birinci seçildi ve Gezi Parkı’nın önüne yerleştirilmesi süreci başladı. Bu arada Güzel Sanatlar Akademesi’ndeki heykel çalışması sürüyordu. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in yakın arkadaşı olan Necip Fazıl Kısakürek, zaman zaman atölyeye giderek çalışmaları izliyordu. Üstad, iğneleyici diliyle sık sık sergilenen çabaları hicvediyordu. Necip Fazıl, “Babıali” isimli kitabında, bir keresinde Hasan Ali Yücel’le beraber gittiği ziyarette “heykel meselesi” için şu öneriyi getirdiğini anlatmıştı: “Şu heykel işini şöyle yapsak: Avrupa’ya, ayakta, at sırtında, şu veya bu biçimde şanlı gövdeler ısmarlasak; boyun yerlerini de burgulu yapıp, ölen ölünce kafasını çıkarsak ve yenisinin başını oraya burgulayıversek; nasıl olur?” Üstad’ın aktardığına göre Yücel bir şey dememiş, sadece gülümsemekle yetinmişti.

Necip Fazıl Kısakürek, politik olarak sık sık ters düştüğü İsmet İnönü’nün heykeline ilişkin, “Babıali”nin ilerleyen sayfalarında hiciv yüklü şu satırları da kaleme almıştı: “İnönü heykeli... At üstünde Milli Şef... Akademinin bir pavyonunda yapılmaya başlamış ve yüksekliği damı aştığı için çatıyı delmek zoru doğmuştur. Akademiye girerken sol taraftaki hangar biçimli binanın tepesinde garip bir manzara... İnönü’nün, denizden başını çıkarması ve ‘ce!’ demesi gibi, çatının içinden fırlama kafası... Gövdesi ve atı içeride kalıyor.”

Vakanüvis yazdı: Bir garip heykel hikayesi

MTBB GÖSTERİ YAPINCA HEYKELİN DİKİMİ DURDURULDU

Nihayet heykel ve kaidesi tamamlanmış, dikim hazırlıkları başlamıştı. Ancak II. Dünya Savaşı’nın zor şartlarından zaten bunalmış olan halk, bulabildiği her fırsatta heykelden memnuniyetsizliğini ortaya koyuyordu. “Millet süpürge tohumu yerken heykele bunca masraf olur mu?” sezenişleri pek çok yerden yöneticilerin kulağına çalınıyordu. Dönemin faal öğrenci örgütlerinden biri olan Milli Türk Talebe Birliği ise bu memnuniyetsizliği görünür hale getirecek ve Taksim’de bir protesto eylemi düzenleyecekti.

Bu eylemin ardından bir de 1949 yılında İstanbul Belediyesi’nde yönetim değişikliği yaşanınca, İnönü heykelinin talihi de dönmeye başladı. Yeni başkan Fahrettin Kerim Gökay, heykel konusunda belediye meclisindeki itirazlarla uğraşmak zorunda kalacaktı. Peşi sıra takvimler 1950’yi gösterdiğinde Demokrat Parti iktidara geldi ve heykelin Taksim’e dikilmesi tamamen gündemden kalktı. Gökay, Başbakan Menderes’le görüştü, kaide Taksim Gezisi’nin - artık İnönü Gezisi denmiyordu - oraya konacaktı ama heykel için Tramvay Deposu adresi gösterildi. DP iktidarı 27 Mayıs darbesiyle kanlı bir biçimde sonra erdirildikten sonra askerî yönetim İnönü heykelinin peşine düştüyse de kimse nerede olduğunu bilmiyordu.

Vakanüvis yazdı: Bir garip heykel hikayesi

İNÖNÜ’NÜN VEFATININ ARDINDAN HÜRRİYET HEYKELİN İZİNİ SÜRDÜ

Yıllar yılları kovaladı ve darbeden 13 yıl sonra İsmet İnönü, 25 Aralık 1973’de vefat etti. Hürriyet gazetesi, İnönü isminin, vefat vesilesiyle tekrar gündeme gelmesi üzerine “kayıp heykel”in izini sürdü, sürekli haber yaparak konuyu gündemde tuttu. Uzun araştırmalar sonucunda Hürriyet muhabirleri nihayet heykeli bulmuştu. Heykel, Bakırköy’de belediye fen işleri müdürlüğünün bir deposundaydı. Haber, “İsmet İnönü'nün heykeli, derme çatma bir kulübe içinde ve parçalara ayrılmış bir halde Hürriyet muhabirleri tarafından bulunmuş, başının da kaybolduğu anlaşılmıştır” spot cümlesiyle başlıyordu. Hemen bir komisyon kuruldu, bütçe ayrıldı ve hem heykelin yok olan başı yeniden yaptırıldı hem de genel bir tamirattan geçirildi.

Hürriyet’in tutumu, “zamanın ruhu”na uygundu. Zira 12 Mart muhtırası ile asker bir kez daha yönetime - dolaylı olarak - el koymuş, Nihat Erim, Ferit Melen ve Naim Talu - aslen CHP’li - gibi isimler de ara rejimin “tarafsız” hükümetinde Başbakanlık görevinde bulunmuşlardı. Hürriyet gazetesi, çoğu İnönü ile çalışmış ara rejim yöneticilierinin hoşuna gideceği beklentisiyle heykelin Taksim’e dikilmesi için teşvik edici yayınlar yapmaya başlamıştı.

Vakanüvis yazdı: Bir garip heykel hikayesi

SONUNDA İNÖNÜ’NÜN HEYKELİ EVİNİN ÖNÜNE DİKİLEBİLDİ

Ara rejim sona erip siyaset kendi mecraında ilerlemeye başlayınca, heykelin Taksim’e dikilmesi girişimleri de tavsadı. Aradan bir süre daha geçti, 1980 darbesi yaşandı. Heykel için de nihayet karar verildi ve İsmet İnönü’nün Maçka’daki evinin önündeki Taşlık Parkı’na dikildi. Böylece, 1940 yılında tek parti döneminde yapımına başlanan, bir darbe (27 Mayıs 1960) ve bir ara rejim (12 Mart 1971) döneminde dikilmesine çalışılan İnönü heykeli, tevafuk eseri yine bir darbe hükümeti, 12 Eylül’ darbesinin ardından kurulan Bülent Ulusu Hükümeti döneminde törenle Taşlık Pakı’ndaki yerine dikildi. Lozan Antlaşması’nın 59’uncu yıl dönümü olan 24 Temmuz 1982’deki törene TBMM’nin lağvedilip yerine kurulan Danışma Meclisi’nin Başkanı Sadi Irmak, diğer yetkililer ve İnönü ailesi katıldı. Maksat, geç de olsa hasıl olmuş, 1940 yılında yapımına başlanan İnönü heykeli, tam 42 yıl sonra yerini bulabilmişti.

Vakanüvis yazdı: Bir garip heykel hikayesi