Fikirci Bey yazdı: BÖLÜCÜ SOSYAL MEDYA
Özel Yazı

İletişim ve medya ile ilgilenenler reklamcılığın nasıl işlediğini bilirler.

Reklamcılar bize mal veya hizmet satmazlar, tersine bizi mal ve hizmet satanlara binerli bloklar halinde satarlar.

Yani bir TV kanalı bize buzdolabı gösterirken aslında buzdolabı satmaz, der ki buzdolabı üreticisine, “Akşam saat 8 ile 10 arası elimde 15 milyon izleyici var, bunları sana dakikası şu kadar milyondan (evet milyondan) satayım, sen ona ödediğin dakika kadar ürününü göster”

Dolayısıyla reklamcının ürünü bizizdir.

Bir ürüne ücretsiz erişiyorsanız ürün sizsinizdir.

Bu son cümle bir tek bölümlük belgesel olan “Sosyal İkilem”den alınma.

Oldukça ilginç bir belgesel, sektördekilerin bu kadar dürüst olabildiği ender yapımlardan.

Zaten Yuval Noah Harari’den biliyoruz ki, bio-algoritmamızı da çıkarırlarsa öyle reklamcılık, mal satma, ikna etme, bilinçdışı reklam, Big Brother falan hikâye kalacak.

Artık ne istediğimizi tahmin etmekle kalmayacaklar ne isteyeceğimizi doğrudan belirleyecekler. Çünkü o yıllardır övündüğümüz “ama duygularımızı ele geçiremezler” efsanesi de yerle bir olacak, çünkü duygularımızın da bir algoritması çıkarılabilir, yani onlar da manipüle edilebilir.

O noktadan sonra da zaten geri dönüş yok.

Belgeselde benim asıl dikkatimi çeken sosyal medyanın işleyiş biçimiydi.

Tabii ki Facebook, Twitter, Instagram gibi uygulamalar bizim sadece kimlik bilgilerimizi kaydetmekle kalmıyor, saniye saniye ne yaptığımızı ne ile ilgilendiğimizi ne hissettiğimizi de takip edebiliyorlar.

Hatta bunu izleyen programlar o kadar güçlü ki kesinlikle bizi bizden daha iyi tanıyorlar.

Tekrar tekrar izlediğimiz video klipler, aradığımız konular, hangi resme kaç saniye baktığımız gibi veriler bizi onlara ciğerimizin içine kadar gösteriyor.

Sosyal medyayı da ücretsiz kullandığımız için tahmin edersiniz ki orada da ürün biziz.

Orada da reklamcılara binerli tıklamalarla satılıyoruz.

Üstelik ciğerimizin içini bildikleri için bizi kime satmanın daha doğru olacağını da biliyorlar.

Yani sosyal medyada reklama harcanan para hemen hemen hiç boşa gitmiyor.

Aslında lafı bu kadar uzatmayacaktım.

Belgeselde sosyal medyanın işleyişinden bahsederken, bizi elinde tutmak için her birimizin damarına göre şerbet verdiği, önyargılarımızı, bilgi sandığımız safsataları pekiştiren içerikler sunarak bizi gaza getirdiği, dolayısı ile önyargılarımızı ve abuk sabuk fikirlerimizi beslediği bunun da toplumda var olan kutuplaşmayı artırdığı anlatılıyor.

Ben sosyal medyada bu kadar saçma sapan şeyler tartışan, bu kadar keskin kutuplaşan sadece biziz sanıyordum. Meğer ABD ve AB de hiç geri kalmıyormuş.

ABD’de Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasındaki kutuplaşma bizim her gün birbirine küfreden Kemalist-Dindar kutuplaşmasından çok daha derinmiş ve özellikle sosyal medya ile birlikte son 10 yılda derinleşmiş.

Avrupa’da zaten eskiden marjinal sanılan gruplar giderek daha fazla oy alıyor.

Naziler neredeyse tekrar iktidara gelecek.

Bir yalan haber, bir doğru haberden altı kez daha hızlı yayılıyormuş.

Tam da bu nedenle yalan haber doğru haberden daha fazla işine geliyormuş sosyal medya patronlarının…

Yalan haber daha ilginç, daha tahrik edici olduğu için daha fazla tepki alıyor, bizi daha uzun süre sosyal medyanın başında tutuyor elbette.

Hani bizim sosyal medyadaki o “hocanın biri kadının çöpe atılmış tırnağına bakmak günahtır dedi” veya “Atatürk İngiliz ajanıdır” gibi iki tarafı tahrik eden saçmalıkları üretenler bizzat sosyal medya görevlileri olabilir.

Yani bütün bunların arkasında bizi birbirimize düşürerek siyasi sonuç elde etme değil de sosyal medyada daha uzun süre tutma gibi bir reklamcı çakallığı olabilir.

@kalemciler