Fikirci Bey yazdı: ATARLI MUHALEFET
Özel Yazı

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, gaflarına, dil sürçmelerine, yalanlarına, ayak sürçüp çıkan merdivenden inmeye kalkmasına, dimağ sürçüp zaten var olan bir bakanlığı bir kez daha kurmaya kalkmasına alışmıştık.

Şimdi doğruya doğru, Kılıçdaroğlu’nun hitabet yeteneği yüksek, karizmatik bir lider olduğunu söyleyecek, değil başka partili, bir CHP’li bile bulmanız zordur.

Fakat Sayın Kılıçdaroğlu’nu bu izansızlığa iten nedenleri de anlamak lazım.

Mesela diyor ki: “Katar’a 2,5 milyon küçükbaş canlı hayvan ihraç edildi”

Yandaşları da hemen inanıyor. Kimse de demiyor ki, “Yahu, Katar’ın nüfusu 2.88 milyon, ne yaptılar yani? Kişi başı birer koyun mu aldılar? Tanesi 50 kilodan iki buçuk milyon koyun kaç bin ton eder, bunu kaç kargo uçağı taşır? O kadar hayvan hangi hava alanına toplanmış da yüklenmiş? Üstelik de canlı hayvan, karkas et de değil…”

Ama işte var bunu yiyecek kitle. Hem de kendinden başka herkese koyun diyen kitle…

Enflasyon bazı ürünlerde yüzde yüzü aştı, enerji sektörü zaten dünyada sıkıntılı. İnsanlar gerçekten elektrik, doğal gaz faturalarını ödemekte zorlanıyorlar. Evet, devlet büyük ölçüde sübvanseye ediyor ama yine de yüksek. Ulaşılması çok kolay olan verilere göre 278 bin hanenin elektriği kesilmiş. Bunlardan 78’bini kronik kapalı işyerleri, yazlıklar falan olsa bile yine de 200 bin hane gibi bir rakam söz konusu. Ama bu yetmiyor Sayın Kılıçdaroğlu’na. Atıyor kıtırı: “4 milyon hanenin elektiriği yok, elektrik faturasını ödeyemeyen milyonların sesi olmak istedim"

Yine kantarın topuzu kaçıyor, Türkiye’de zaten yaklaşık 20 milyon hane var, bunun 4 milyonunda elektrik olmasa ülkenin beşte biri karanlıkta demektir ki Türkiye zaten ayağa kalkar. Ama buna inanacak muhalefet var mı, var?

Oysa 200 bin az bir rakam değil ve onların sesi olmak da gayet başarılı bir muhalefet olurdu ama işte bizim muhalefet kendi paralel dünyasında çıtayı öyle yükseltti ki artık geri de dönemiyor.

“Biz kaç kişiyiz” deyip 100 bin kişinin sığmayacağı meydanda 5 milyon kişi saymalara, 4 milyar dolarlık köprü ihalesi için 10 milyar dolar rüşvet alındığını söyleyip akıldan izandan çıkmalara doyamıyor bizim muhalefet.

Sonuç?

Gerçekten bir yolsuzluk varsa da kimse ciddiye almıyor artık bu yalancı çobanları. Sürekli bir atar, sürekli bir gider…

Hala “yargılayacağız, and olsun, and olsun and olsun” lar... Menderes gibi asacağız diyecek de işte artık o kadarına dili varmıyor şimdilik. Allah eline fırsat vermesin.

Gerçi birisi de “Seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız” diye üç kere böğürmüştü.

Evet, halkın birinci gündemi enflasyon ve hayat pahalılığı. Ama bunlar oturmuşlar ”parlamenter sisteme dönüş” konusunda anlaşmışlarmış. Halkın da çok umurundaydı. Şimdilerde de Kavala üzerinden Gezi yaralarını kaşıyorlar. Elbette insanların sokağa çıkma, protesto etme, toplantı, yürüyüş düzenleme hakkı vardır. Ama sen insanların alım gücünün dorukta olduğu, enflasyonun tek haneli, doların 1.7 lira olduğu, insanların çözüm sürecine umutla baktığı bir zamanda çıkar tepinirsen, ortalığı yakıp yıkarsan tabi ki halktan destek göremezsin. Şimdi dolar 15 lira, enflasyon tavan yapmış ama senin halka söyleyecek lafın yok, hakaretten başka… Oturup klavyenin başına sürekli mütedeyyin insanlara verip veriştiriyorlar ve bunun adı muhalefet oluyor. Yahu aklı başında bir solcu bilir ki bir “devrimci” insanların üretim araçları karşısındaki durumuna bakar. Üretim aracı sahibi mi yoksa sadece emekçi mi? Başına ne bağladığı, ayağına ne giydiği ile ilgilenmez. O, kıyafet değiştirmeyi devrim sanan gardıropçuların işidir. İnsanların üretim araçları karşısındaki durumuna baktığınızda görürsünüz ki, emekçiler nüfusun neredeyse yüzde doksanını oluşturuyor. Ülkemizde de bu insanlar büyük ölçüde muhafazakârdır, dinini bilir, yaşar. Sen şimdi insanların yüzde doksanına söverken nasıl onların önüne düşebilirsin? Nasıl onları yönlendirebilir, söylediklerine inandırabilirsin? Muhalefet yapmak bütün gün halka sövmek midir?

Açık ve net söylüyorum Gezi bir protesto değil, yabancıların bütün dünyada tezgâhladıkları “kadife devrimlerin”, “bilmem ne baharlarının” bir uzantısıdır. Başka da hiçbir şey değildir. Hiç boşuna kaşımayın, oradan size oy falan çıkmaz. Ona katılan soytarılar zaten dövseniz size oy veriyorlar…

Elbette ki başarısızlıklar sonuçta nöbettekine yazılır ve 10’dan fazla seçim kaybetmenin faturası da Kılıçdaroğlu’na yazılıyor. Sanki CHP’nin başında başka biri olsa kazanacakmış gibi. CHP’nin yüz yıllık bagajı da her genel başkanın sırtına yükleniyor elbet. Tabi o bagajdaki %20-25 kemikleşmiş oyla birlikte. Yoksa bazı başkanlar var ki onca yılın birikimine rağmen CHP’yi baraj altında kalmaktan kurtaramamıştı.

Farkındaysanız “muhalefetin adayı kim olacak” muhabbetinden uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü hem iki yıldır yılan hikâyesine döndü hem de önümüzde bir yıldan fazla bir zaman var ve malum “siyasette 24 saat bile çok uzun bir süredir”.

Yine de son iki yılda muhalefetin çabaları, birleşmeleri, ayrılmaları, kulisleri belki de siyasal bilgilerde “case study” (vaka incelemesi) olacak kadar uzadı ve hafiften bir laboratuvar ortamını andırmaya başladı. “Masadaki altı tüpten birinde sodyum, diğerinde klorür var. Bunları karıştırırsanız sofra tuzu olur, peki buna bir de üçüncü tüpten sülfür eklerseniz ne olur?” Laboratuvarda felaket olur da, sosyal deneylerde işte o kesinlik bulunmuyor. Altılı masa üzerindeki tüm değişkenler denense de bir şey anlaşılıyor ki, adı gayet iyi bilinen ama masada görünmeyen “gaz” formundaki 7. bir madde katalizör olarak işin içine girmezse reaksiyon gerçekleşmeyecek, masa seçimde havasını alacak. Maalesef o gaz da çok keyfi davranıyor ve diğer 6 maddenin kimiyle tepkimeye giriyor, kimiyle girmiyor. Laboratuvar metaforunu fazla uzatmayalım, kısacası masa Hababam Sınıfının kimya laboratuvarı gibi patlayabilir… derken… Sayın Kılıçdaroğlu aniden atarlandı. Yine dengesiz ve boş çıkışlarından birini mi yaptı?

Görünüşe göre iktidara patladı “İçimde bu halk için biriktirdiğim büyük bir kavgam var. Ülkeyi kaçak sığınmacılarla dolduranlarla, milyonların elektriğini kesen çetelerle, bu kiralarla, bu enflasyonla, özetle, vatanı satanlarla kavga edeceğiz” dedi ve ekledi ‘Ben bir yola çıktım. Artık bütün dava arkadaşlarım bir karar vermeli, ya çıktığım yolda benle yürürler ya da nerede yürümek isterlerse orada yürüsünler’

“Ya bana katılın ya yolumdan çekilin” ile biten ve yürüyüp giderek noktaladığı bu afralı tafralı konuşmayı elbette ki iktidardan çok muhalefet üzerine alındı.

Çünkü cümlenin birinci kısımda söyledikleri zaten onun muhalefet olarak yapıyor olması gereken şeylerdi, bunda yeni bir şey yoktu, yeni olan “tutmayın beni” kısmı oldu.

Alınanların da tabi ki Sayın Kılıçdaroğlu’nu tutanlar, engelleyenler olması gayet doğal.

Kim bunlar?

Tabii ki onu cumhurbaşkanı adaylığına layık görmeyenler. Yani masadaki kendinden başka beş kişinin beşi…

İlk tepki de Babacan’dan geldi, Babacan, "Demokrasi ve Atılım Partisi, önümüzdeki seçimlere kendi adıyla, kendi şanıyla, kendi logosuyla girme kararını almıştır. Ülkemiz için, demokrasimiz için hayırlı olsun." dedi.

E, hadi üçüncü ittifak hayırlı olsun.

Bu pilav daha çok su kaldıracak…

Twitter: @kalemciler

$1