Jack Kerouac kimdir

jack kerouac

Jack Kerouac! Az çok hakkında bir şeyler biliyordum elbet; ama bir yandan da böylesine ikonik bir isim olunca hakkında bilgiler deniz derya oluyor. Son noktayı koyduktan sonra geliyor benim için giriş bölümü. Ne hissediyorsam, akıp gitsin diyorum. Ama sanırım Jack ile ilgili kafam ziyadesiyle karışık. Sanırım onu yazarken her duyguyu bir arada hissettim; cesaretiyle gurur duydum, kayıplarına üzüldüm, yanlışlarına kızdım, doğrularını takdir ettim… Bence siz de okuyunca böyle hissedeceksiniz. Hissetmemek ne mümkün! Nihayetinde insanız ve yargılayan, sorgulayan bir yanımız hep var. Aslında her ne kadar duygu geçişleri hissetsem de, evet, şimdi kararımı verdim. Bu onun hayatıydı ve ben onun seçimlerine sadece saygı duyabilirim. Bir de sanırım çok istiyorsam, negatifliğin lüzumu yok, kendi seçimlerini yaşadığı için onun adına sevinebilirim.

Son bir şey daha var sanırım. Yaşamış, tamam; ama en çok bunları yazıya döküp paylaştığı için teşekkür edebilirim…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Çocukluğu

Jack, 12 Mart 1922’de, Lowell, Massachusetts’te, Quebec’in yerlilerinden Fransız kökenli Kanadalı olan Gabrielle-Ange Levesque ve Leo-Alcide Kerouac çiftinin oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Jack Jean Louis Kerouac” adını verdi. Anadili, evlerinde konuşulan Quebec Fransızcasıydı ve ileride yazarlığında kullanacağı İngilizceyi öğrenmek için daha zamanı vardı. Öncesinde küçücük bedenine büyük gelecek yaralardan geçmeliydi…

Abisi Gerard, henüz 9 yaşındayken romatizmal bir hastalık sebebiyle öldüğünde, Jack de 4 yaşındaydı. Belki çok küçüktü; ama pek çok şeyin ayırdındaydı. Ölümün soğuk yüzüyle çok erken tanışmanın olgunluğu binmişti omuzlarına. Henüz bu kadarını anlayamıyordu belki; ama bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Diğerlerinin eskisi Jack için ziyadesiyle yeniydi aslında. O sadece ailesinin değişiminden nasibini alacaktı. Annesi Gabrielle, bir Katolik idi ve oldukça da dindardı. Kocasının içki, tütün ve kumara olan düşkünlüğünün üzerine eklenen acı kaybıyla Gabrielle giderek daha da inancına yöneldi. Jack de annesine… Ona öylesine düşkündü ki! Hatta ileride bir gün annesinden bahsederken şunu gururla söyleyecekti: Aşık olduğum ilk kadın…

Abisinin acısı ise, ona çok sonra “Visions of Gerard”ı yazdıracaktı…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Eğitim hayatı

Kerouac ailesi, Lowell’e sonradan yerleşmişti. Her ne kadar onlar evde Quebec Fransızcası konuşsa da, Jack, 6 yaşında okula başladığında artık İngilizceyi öğreniyordu. Okul hayatının en büyük kazanımlarından biri ikinci bir dil öğrenmek olmuştu kuşkusuz. Zira Jack, bir gün dünyaca tanınan bir yazar olduğunda iki dilli ve kültürlü biri olarak anılacaktı…

İlkokul yıllarında oldukça bocalamış, kimlik arayışı için erkenden yola düşmüş bir çocuktu Jack. Babasının at yarışı, futbol, alkol vs olan düşkünlüğü ve bunun yanında annesinden aldığı Katolik eğitim arasında bir yerlerdeydi. Ya bu karmaşaya adapte olacak ya da kökenlerinden kurtulmanın bir yolunu bulacaktı. Tüm bu yaşadıkları onu ikinci seçenek üzerinde yoğunlaştırmıştı ve ilk adımı üniversite ile attı.

Jack, Amerikan futbolunda pek yetenekliydi. Bu yeteneği ona New York Columbia Üniversitesi’nin kapılarını açtı. Bu sayede ciddi bir burs kazanmıştı. Ancak oldukça renkli başlayan bu yolculuk, aynı renkte ilerleyemedi. Jack, ağır bir sakatlık geçirmişti. Üzerine antrenörü ile arasında baş gösteren sürtüşmeler yerini renksizliğe bıraktı ve spor kariyeri bitti. Bunun üzerine bursu da yenilenmedi. Üniversiteyi bırakmak zorunda kalmıştı.

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Kökenlerinden kopuş

İlk adım üniversiteye başlamak gibi görünse de belki de değildi. Çünkü her şey aslında okulu bıraktıktan sonra başladı. 20 Eylül 1939’da New York’a attığı adımdan sonra o utangaç halleri ile silik bir tip olan Jack’in hayatında pek çok şey değişecekti. Okulu bıraktıktan sonra, önce bir süre New York’ta Upper West Side’de yaşayan kız arkadaşı Edie Parker’in yanında kaldı. Caz ezgileri kulaklarına çalınıyordu. Avrupa’dan savaş haberleri de gelir olmuştu. Daha sonra roman yazmaya başladığında bahsedeceği Beat kuşağı, işte tam da bu dönemde başlıyordu. Bu kuşağın çekirdek kadrosunu oluşturan Allen Ginsberg, William S. Burroughs ve Neal Cassady ile bu bölgede tanıştı. Sadece ruhunda değil, kasaba ile şehir yaşamı arasındaki farktan doğan gerginliği bedeninde dahi hissedebiliyordu.

1942’de, Deniz Ticaret Filosu’na, bir yıl sonra da Deniz Kuvvetleri’ne katıldı. Bu serüven aslında bulaşıkçılıkla başlamıştı. Ancak burada uzun kalmadı. Şizoid bir kişiliğe sahip olduğu gerekçesiyle ordudan uzaklaştırılmıştı. Çünkü Jack, eğitim, emir gibi durumların baskısını kaldıramıyordu. Kalabalık bir grupta bu kamp işi ve dahası pek ona göre değildi. Savaş nasıl dünyanın dengesini sarsıyorsa, aslında Jack’in de ruh hali dağılmıştı işte…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

İşte bu dağılmış ruh haliydi aslında onu Beat Kuşağı’nı oluşturacak dostlarıyla bir araya getiren. Savaşla birlikte ara vermek zorunda kaldıkları, yaşayamadıkları gençliklerini yaşıyorlardı. Her şeyden bahsediyorlardı; özgürlükten, savaştan ve 1940’ların sonuna doğru da “Amerikan Rüyası”nın şiddetle eleştirilesi her yönünden…

Köklerinden kopuşu oldukça hareketli olmuştu doğrusu. 1944’te ise, başını belaya soktu. Arkadaşı Lucien Carr bir cinayet işlemişti ve William S. Burroughs ile birlikte Jack’in de adı karışmıştı. Tutuklandılar ve serbest kalmaları için kefalet ödemeleri gerekiyordu. Elbette paraları yoktu. Bu noktada da Edie yardımına yetişti. Edie’nin büyükbabasından kalan mirası alabilmesi için cezaevindeyken onunla evlendi. Böylece hapisten de kurtulmuştu…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Beat Kuşağı edebiyat hareketi

Beat Kuşağı’nın temelleri atılmıştı böylece. Jack, melankolik ruhunun getirisiyle sürekli hem içinde hem de yolda bir şeylerin peşindeydi. Beat Kuşağı’nın oluşumu, dahil olan herkesin otostopla ülkeyi gezmesi, sürekli caz müzik dinlemesi ve en önemlisi bir başkasının hayatına karışmaması ile başlamıştı. Kendi içlerinde özgürlüğü savunan bir düşünce sistemini geliştirme gayretine girmişlerdi. Her türlü baskıya karşı duruyorlardı. Tabii hiçbirinin devam ettiği bir işi yoktu. Onlar da zen aracılığıyla ruhsal aydınlanmanın peşine düştüler. En çok hayatın anlamı üzerine düşünüyor ve konuşuyorlardı. Haliyle felsefeyle de ilgilendiler. Şiirler, romanlar yazdılar.

Jack, özellikle kalemi konusunda da kendi kurallarını belirliyordu. Her zaman sıkı dostluklar kurmanın peşindeydi, yolda olmayı seviyordu. Jack ve Beat Kuşağı, varoluşun kabalığını anlatmanın gayretindeydi ve gelenekleri, değerleri reddederek kültürel ve cinsel devrimin Amerika’daki öncüleri olmuşlardı. Jack, hayat çizgisinde hep bu eksendeydi. Onunla 1957’de tanışan ve hayatına tanıklık eden Joyce Johnson, Jack Kerouac’ı anlattığı “Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı” adını verdiği biyografisinde, onun en karakteristik özelliği olarak gün yüzüne çıkan gezginliğini birkaç bölümde anlatıyordu. İlki elbette Jack’in geçmişinden kaçma girişimleriydi. İkincisi yazarlıktaki arayışları, üçüncüsü de Amerika’daki bitmeyen seyahatleriydi. Neredeyse romanlarının tamamında karşımıza çıkan Jack Kerouac da böyle bir adam değil miydi zaten?

Belki bu gezginlik kısmı onu çok yıpratmazdı da, o yalnızlığının yanına bir de uykusuzluğu, alkolü ve uyuşturucuyu ekledi. Bu da haliyle onun karşısına bir yerde çıkacaktı…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Ebedi kayboluşunu kabulleniyordu

Yine de o, aslında bunca yapay zevkin içinde gerçek bir şeylerin peşindeydi. Bunu da – Johnson bu bilgiye de yer vermişti – Elbert Lenrow’a yazdığı bir mektupta şöyle ifade ediyordu: “Bir adam, kendisini ikinci el sentetik bir aileyle çevrelemek yerine, kendi ailesini kurmalı…”

O, dilini, yönünü bulamamış bir adamdı. En azından her zaman biyografik anlatımdan kaçınmayarak yazdığı romanlarında kendisini böyle tanımlıyor, hissettiriyordu. Jack, ebedi kaybolmuşluğunu kabul ediyor ve bunun üstesinden geliyordu. Jack Kerouac hakkında bilinen en sağlıklı kaynak, Johnson’un kitabı da bunu söylüyordu.

Jack, aslında belki de doğumundan ölümüne kadar samimi bir şekilde kendini arayışını aktarırken “Beatlerin Kralı” ilan edilmişti. Çocukluğunda aldığı katı eğitimden, kaybettiklerinden, kendini ait hissettiği bir yaşam alanı bulamayışından, tüm sıkıntılı hallerinden öylece bahsediyordu. Bir uçtan diğer uca otostopla gezdiği, her karışını gördüğü; ama yine de ait olamadığı Amerika, Jack’in hayatının özetiydi belki…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Yolda

Jack Kerouac, “The Town and the City” adını verdiği ilk kitabını 1950’de, “John Kerouac” imzasıyla yayımladı. Aslında eleştirileri oldukça olumluydu, ancak yine de fazla satmamıştı. Ancak 1951’de yazdığı “Yolda” öyle ses getirdi ki, onu ünlü etmeye yetti. 1951’de yazmıştı, evet; ama Viking Press tarafından 1957’de basıldı. Öylesine olağan ve doğal bir anlatımı vardı ki… Jack’in redaksiyondan geçmemiş yazım tarzı ve ona yansıyan enerjisi tanınmış yazarların çok ilgisini çekmişti. İlk tepkileri şaşkınlıktı.

Jack, çok doğal bir şekilde Amerika’yı baştan sona gezerken başına gelenleri ve arkadaş çevresini anlatıyordu. Yani evet, bu roman büyük ölçüde otobiyografikti. Kaynaklarda yer alan bir bilgiye göre, Jack, bu romanı sadece 3 haftada yazmıştı. Üstelik günlerce daktilosunun başından hiç kalkmadığı, hatta kağıt değiştirme faslı hızını kesmesin diye daktiloya rulo kağıt taktığı da söyleniyordu…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Zen Kaçıkları

Bir diğer romanı Zen Kaçıkları (Dharma Burns) da yine Beat Kuşağını anlatıyordu. Hatta bu romandaki kişilerin gerçek hayattaki kişileri de kaynaklarda yerini buldu.

Jack, romanda kendisine Ray Smith demişti. Japhy Ryder, “Gary Snyder”i, Alvah Goldbook da, “Allen Gingsberg”i karşılıyordu…

Jack Kerouac kimdir? Biyografisi

Jack Kerouac’ın ölümü ve sonrası

Elbette bu hızlı yaşamı onu hayattan erken aldı. Öyle çok alkol kullanıyordu ki, siroza bağlı bir iç kanama geçirdiğinde 47 yaşındaydı. 21 Ekim 1969’da, St. Anthony's Hastanesi'nd, Florida'da, hayata veda etti…

Jack, bu sırada üçüncü karısı Stella ve annesi Gabrielle ile birlikte yaşıyordu. Mirasının büyük bir kısmı da annesine kaldı. Gabrielle 1973’te öldüğünde ise, vasiyeti gereği eserlerinin hakları Stella’ya geçti. Uzun yıllar da bu durum böyle devam etti. Ancak diğer aile üyeleri 2009’da Florida Mahkemesi’nde dava açtıklarında bu vasiyetin sahte olduğunu anladılar…

Ama doğru, ama yanlış Jack hayatı kendi kurallarıyla yaşamayı tercih eden başıbozuklardan biriydi. Kendini aramak için çıktığı yolda belli ki pek çok Jack ile tanıştı. Kuşkusuz kendisini de en iyi yazarak ifade etti. Ömrünü ait olabildiği, hissedebildiği bir tek kara parçası arayarak geçiren, pek çok yanlışla birlikte doğru yolu arayan bir Jack Kerouac geçti bu dünyadan…

Onun adına,

İyi ki…

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Instagram: biyografivekitap