Margaret Smith’tin Rabia kitabı

8. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen kadın sufi Rabia’yı kitaplaştıran yazar Margaret Smith Cambridge Girton Colege’den mezun olup, Londra Üniversitesi’nde 1928 yılında doktora unvannı aldı. 1937’de yine aynı üniversite tarafından ‘edebiyat doktoru’ unvanı verildi. 23 Şubat 1970’te Londra’da hayata veda etti. Beyrut, Şam, Kahire’de öğretmenlik yaptı. Tasavvufun ilk dönemine ve kökenine ilişkin araştırmalarıyla haklı bir ün kazandı. Yazar, kitabında Rabi’nin kim olduğunu, yaşamını, felsefesini, amacını ve öğretilerini anlatıyor. 2011 yılında Mısır’da patlak veren devrimle birlikte insanlar arasında Rabia işareti sembol hale geldi.

Peki, Rabia kimdir?

Tarihçilerin ve İslam düşünürlerinin kaynaklarına göre kadın evliya olan Rabia 8. yüzyılda yaşamıştır.  Rabia Arapça ’da dördüncü demek.  Rabi da ailesinin dördüncü çocuğu. Çocukluğunu köle olarak geçiren kadın evliya, daha sonra özgür kalan Rabia; Mısır’da özgürlüğün simgesidir. 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır Silahlı Kuvvetleri askeri bir darbeyle Müslüman Kardeşler iktidarını alaşağı etti. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin hapsiyle sonuçlanan darbe, kanlı sahnelere sebep oldu. Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda toplanan binlerce insan darbeyi protesto ederek Abdülfettah El-Sisi’nin yönetimi tanımadı. Mısır halkı için önemli bir yer olan Rabiatül Adeviyye Meydanı’nın önemi köklü bir geçmişe dayanıyor.

Margaret Smith’tin Rabia kitabı

İLİM VE İBADETLE GEÇEN BİR ÖMÜR

Genç kızken anne babasını kaybeden Rabia; yetim kaldı ve yaşlı bir adamın yanına verilerek burada hayatını sürdürmeye çalışır. Rabia’nın sürekli namazında, niyazında olması, ahlaklı ve terbiyeli olması, ihtiyarın dikkatini çeker ve Rabia’yı azat eder. Kimi rivayetlere göre kefenini sürekli yanında taşıyan Rabia, ölüme her an hazırlıklıydı. İlahi aşk öğretisiyle kendisinden sonra gelen diğer sufi şairleri de derinden etkilemiştir. Öte yandan devrin önemli şeyhleri, âlimleri,  Rabiatül Adeviyye'yi kendi sohbet meclislerinde kabul ederek bilgisinden faydalanmışlardır. Bu da evliya kadın Rabia’nın üstün meziyetlere sahip olduğunun büyük bir kanıtıdır.

HAYATI BEYAZ PERDEYE TAŞINDI

İlk kadın evliya olan Rabia'nın hayatı ve öğretileri 1973 yılında sinemeya taşındı. Hülya Koçyiğit ve Orçun Sanat'ın başrollerini paylaştıkları film çok beğenilmişti.

Margaret Smith’tin Rabia kitabı

Filmin afişi

TASAVVUF'UN AMACI

İslam tarihinde kadın veliler, çok eski dönemde ortaya çıktılar. Tarikatların evriminde velilik sanı, erkekleri kadar kadınlara da verildi. “Allah dostları” arasındaki derece söz konusu olduğunda, cinsiyetleri arasında tam bir eşitlik vardı.

Kadınlara velilik mertebesine ulaşma fırsatı veren, İslam içerisinde gelişen tasavvuftur. Tasavvuf arayışının amacı Allah ile bir olmaktır. Bu dünyayı ve zevklerini terk ederek, nefsinden ve onun arzularından arınan Allah aşığı sufi, Allah aşkı ile tutuşur, son amacını göz önünde tutarak vecde ve cezbe sahibi, işrak ve tefekkür âlemi boyunca hep ileri gider. Ta ki marifeti kazanana ve aşık’ın sevgili ile bir olup, onda sonsuza kadar var olacağını ifade eder.

Margaret Smith’tin Rabia kitabı

Filmden bir sahne

RABİA’NIN İBADET HAYATI

Hıristiyan azizleri gibi, sufiler için de günahlardan arınmak hedefe giden yolda atılacak ilk adımdır. Tarikata yeni giren bir müride dünyayı terk etmesi öğütlenir. Mürit ancak nefsinden ve onun arzularından temizlendiği zaman Tanrı ile tevhide giden yola girmeyi ümit edebilir. Zahit, sufinin genel adıdır. Velayet mertebesine erişenler bile, az bir istisna ile ömürlerinin sonuna kadar züht yaşamını sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla yukarıda da ifade ettiğimiz gibi; Rabia, ibadetini sürekli yerine getiren önemli bir kadın evliyadır.

Margaret Smith’tin Rabia kitabı

Rabia'tül Adeviyye Meydanı

YAŞLILIK DÖNEMİ VE ÖLÜMÜ

Birçok veli gibi Rabia da uzun bir ömür yaşadı. Öldüğünde yaklaşık doksan yaşındaydı. Biyografi yazarlarının alıntı yaptıkları kaynaklardan bazıları, onun fiziksel olarak zayıf, fakat hafızası ona başvuran birçok kişiye rehber ve manevi lider olacak kadar sağlam olduğu yaşlılık döneminde tanıdığını ifade eden yazar bunu şöyle sürdürüyor; “İlk sufilerin, günahkârın ahlak yoksunluğuna dair güçlü inançlarının olduğu ve günahın ahirette Allah’tan ayrı düşmek sufi için mahrumiyetlerin en büyüğü anlamına gelebileceğini düşündükleri açıktır.”

Kitap sayfası için iletişim: ergul.tosun@ensonhaber.com