Çanakkale’nin gayrimüslim şehitleri

Çanakkale’nin gayrimüslim şehitleri

Birinci Dünya Savaşı'nda; Osmanlı Devleti'nin, Çanakkale Boğazı'nı ele geçirmeye ve İstanbul'u işgal etmeye yönelik İngiliz-Fransız ortak harekâtına karşı yürüttüğü Çanakkale Muharebeleri, dünya tarihinde ender rastlanan deniz ve kara savaşlarından biri. Yıllar önce bu topraklarda büyük bir başarıyla gerçekleştirilen Çanakkale Savaşları'nın 98. yıl dönümü bugün.

Tarihin farklı sayfalarında, bu topraklar için şehit düşen, gazi olan gayrimüslimler de var. Bu yıl da 18 Mart'ta Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 98. yıl dönümü anılırken bu topraklar için şehit düşen gayrimüslimlerin de hatırlanılmasının zamanı.. Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen 315 sağlıkçı subayın 100'ü gayrimüslim Türk askeri..

ÖTEKİ ASKERLERİN HİKAYESİ

Milliyet gazetesinden Mehmet Gündem, 2005'te 'İmparatorluğun Öteki Çocukları Gayrimüslim Vatan Şehitleri' başlıklı yazı dizisinde, Çanakkale'de 105 gayrimüslim askerin şehit olduğunu belirtmişti.

İMPARATORLUĞUN ÇOCUKLARI

Çanakkale'de, Filistin'de, Şark Kafkas cephelerinde, Irak'ta, Galiçya'da, Romanya'da, Yanya'da, Sırp Karadağ'da... Mehmetçik'le omuz omuza çarpışan, aynı siperde ruhunu teslim eden İsak, İlya, Simon, Mihail, Yuala, Murdaray, Nesim, Kasapyan, Yanko, Kostanti, Yorgi, Yakup, Agop, Bedros, Dimitri, Esteban, Liyon, Kirkor, Berho, Hıristo, Mişon, Sarafyan, Lahdo, Savme...
İmparatorluğun öteki çocukları, Osmanlı'yla aynı kaderi paylaştılar. Savaştılar. Öldüler. Bu arada yanlış yapan, başka saflarda yer alanlar olmadı değil. Bazı gayrimüslimlerin yanlış yaptığı gerçeği asla hepsini kuşatıcı değil. 'Her' ve 'bazı' ayrımını iyi yapmak gerekiyor.

UZAYAN ŞEHİT LİSTELERİ

Cephede şehit düşüp aynı mezara gömülen Ahmet, Agop, Hristo, Simon, Yako'un bıraktığı fotoğraf bugün bizim bütün unsurlarımızla birlikte yaşamamızı kader haline getiriyor. Birlikteliğin zirvesini işaret eden bir 'final fotoğrafı', 'en iyi kare' olarak duruyor, cepheden kalan renksiz son fotoğraf olarak.
Albay Adnan Ataç, 1997'de "20. yüzyılda şehit olan Türk sağlık subayları" adlı bir kitap yayımladı. Daha doğrusu Balkan Savaşı'nda, I. Dünya Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşında şehit olanların listesi. 315 şehidin 100'ü gayrimüslim Türk askeri.
1918'e kadar askeri hekim olarak görev yapan Mazhar Osman'ın da Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi İstatistik Şubesi'nden aldığını belirttiği listedeki 215 şehidin 82'si gayrimüslim. Bir tıp kongresinde Mahzar Osman şu cümlelerin ardından listeyi okuyor:

FEDAKAR İSİMLER

"Aziz meslektaşlarım ve muhterem efendiler, Bugün mevsim münasebetiyle müsamerelerimize fasıla veriyoruz. Beşeriyetin başına gelen felaketlerin en büyüğü olan bu harp esnasında vazifeyi tıbbiyesini ifa ederken birçok kahraman etıbba (tıpçılar) arkadaşlarımız mahv ve helak oldu. Onların şayan-ı tebcil (Yükseltmeye layık) olan büyük namlarının müsameremiz tarihinde kemal-i teessürle zikir edilmesini hepimiz samimi kalple arzu ederiz. Her yerde her vesile ile yaşamaya layık olan o fedakâr isimlerin, onların en ziyade acıyan, hatıraları ile en ziyade yaşayan siz efendilerimin huzurunda tekrarı farzdır... Listeyi işte kemal-i teessürle (üzüntüyle) okuyorum. Şüheda-yı müşarün ileyhimin (adı geçen şehitler) hatıralarını tazimen ayağa kalkmanızı rica ederim."

OSMANLI VE GAYRİMÜSLİMLER

Osmanlı'da tebaasını kucaklamış bir sistem vardı. Meclis'i Mebusan'ın 1/3'ü gayrimüslimdi. 1856 Tanzimat'ın ilanı dahil o dönemde ne Avusturya, ne Avrupa ve ne de Rusya'da böyle bir parlamento yoktu. Bütün vilayetlerdeki idari meclis üyeleri, mahkemeler ve devlet bürokrasisi karmaydı. Osmanlı, tebaasının diline, dinine, ibadetine ve ticaretine karışmıyordu. Tebaa, merkezi yönetimin otoritesini kabul ettiği sürece her topluluk kendi içinde gelişmeye ve ilerlemeye açıktı. Bir imparatorluktu Osmanlı. Başarılı olanlar üst seviyelere çıkabiliyorlardı. Bir zamanlar 'kalemiye' çevresinde tercüman ve diplomat olarak çalışan sadece birkaç Rum varken, 1876'ya gelinceye kadar Hıristiyan memurun bulunmadığı devlet dairesi kalmamıştı.

Tarihçi İlber Ortaylı'nın da belirttiği gibi 19. yüzyılda ne Avrupa da, ne de Rusya da hâkim ulusun dışında herhangi bir dini-etnik gruptan devlet adamına rastlanılmazken, Osmanlı İmparatorluğu'nda Hıristiyan ve Musevi nazırlar, sefirler, valiler hatta uluslararası konferans ve barış antlaşmalarına gönderilen gayrimüslim murahhaslara sıkça rastlanıyordu.

GALATASARAYLI GAYRİMÜSLİM ŞEHİTLER

Galatasaray Lisesi'nin içinde 'Vatan Uğruna Şehitlerimiz' başlığıyla yer alan özel bölümde Galatasaraylı şehitler anılıyor. Onların içinde gayrimüslimler de var.

İşte onlardan ikisinin hikâyesi:Çanakkale’nin gayrimüslim şehitleri

Mıgırdiç Dikranyan: Mekteb-i Sultani II. sınıf talebesi ve kulübün I. takım futbolcularından olduğu halde I. Dünya Savaşı'na gönüllü olarak katılır. Temmuz 1916'da Bitlis'te şehit olur.

Agop Elmasyan: 1880 Mekteb-i Sultani mezunudur. 60 yaşında olmasına rağmen I. Dünya Savaşı'na gönüllü doktor olarak katılır. Çanakkale'de yaralıları tedavi ettiği sırada, bombardıman sonucu 23 Şubat 1918'de şehit düşer.

KARŞILIKLI ÇARPIŞAN PASTIRMACIYAN KARDEŞLER

Rober Koptaş, New York'ta yapılan Ermeni-Türk Araştırmaları Çalıştayı'ndaki sunumunda Erzurumlu Pastırmacıyan kardeşlerin hikâyesini paylaşmıştı. Biri, Rusların yanında Osmanlı'ya karşı savaşan eski mebus Karekin Pastırmacıyan, diğeri ise Mekteb-i Harbiye mezunu, Ruslara karşı Osmanlı ordusunda çarpışırken yaralanan kardeşi subay Vahan Pastırmacıyan...

Karekin Pastırmacıyan'ın, anılarında Vahan adlı biraderinden söz ettiğini bilen Koptaş, aynı Vahan olması kuvvetle muhtemel bir kişiye, Tuğgeneral Ziya Yergök'ün anılarında rastlamış. Ardından, Hratch Tarbassian imzasıyla, 1975'te ABD'de yayımlanan 'Erzurum' kitabında, iki kardeşi birlikte gösteren aile fotoğrafına ulaşmış. Bu fotoğrafta, Osmanlı üniformasıyla görülen Vahan Pastırmacıyan, Sarıkamış'ta Ruslara karşı, o zaman binbaşı olan Yergök'ün komutasındaki 83'üncü Alay'da savaşmış. Sami Önal tarafından yayına hazırlanan ve Remzi Kitabevi'nce 2005'te basılan 'Tuğgeneral Ziya Yergök'ün Anıları: Sarıkamış'tan Esarete' kitabında şu ifadeler yer alıyor:

"Alay'ın atılgan, değerli subaylarından biri de Meşrutiyet döneminde İstanbul Harbiyesi'ni bitiren Asteğmen Erzurumlu Pastırmacıyan Vahan'dı. Bu subay Köprüköy muharebesinde bacağından yaralanmıştı."

Çanakkale’nin gayrimüslim şehitleri
* Ünlü Ermeni araştırmacı Hagop Siruni Osmanlı ordusundaki redif subaylarıyla beraber, (1914)

Süryaniler

Süryaniler, bugün de yoğun olarak Mardin il merkezi ve ilçe köylerinde yaşıyorlar. Diyarbakır, Hatay, Elazığ ve Adıyaman'da da küçük Süryani toplulukları var. Son 50 yıl içinde İstanbul'da da bir Süryani topluluğu oluştu. Bugün 2500'ü güneydoğuda, 10 bini İstanbul'da olmak üzere Süryani nüfusu 15 bin civarındadır. Süryaniler de "gayrimüslim vatan şehitleri" tablosunda yerlerini alıyorlar. 1911'de Midyat'ın Alagöz köyünden 19 kişi askere alınıyor ve cepheye sevk ediliyor. Birkaç yıl sonra giden 19 kişiden, yalnızca 3 kişi köyüne dönüyor. 16 kişi şehit düşüyor cephede. Ne yazık ki, bugün onlardan sadece beşinin ismi biliniyor: Lahdo Kate, Savme Abdalla, Şaobo Slivo, İşıh Hannıko, Gevriye Bahat.
Süryanilerden de Kore gazileri var, örneğin Melke Aslan.

Ermeniler

28 Ekim 1927'de yapılan ilk nüfus sayımına göre Türkiye'nin nüfusu 13.648.270'tir. İstanbul'un nüfusu da 690.735'tir. İstanbul'daki Ermeni sayısı ise 52.675'tir. Anadolu'da da aynı tarihte 27.809 Ermeni vardır. Osmanlı döneminde Ermeniler siyaset sahnesinde yoğun olarak görülmekteydi. 1876 Meşrutiyet meclisinde 9, 1908 II. Meşrutiyet ve 1914 meclislerinde 11'er milletvekili vardı.

Rumlar

1914-18 arası, pek çok Rum, Anadolu'yu terk etmek zorunda kaldı. Çoğu İstanbul ve İzmir'e geldi. 1920'lerde İstanbul'un Rum nüfusu 150 bine yakındı. 1923'ten sonra hem kendiliğinden gidenler hem de mübadil kabul edilenlerle birlikte sayı 100 binlere düştü. Zaman içinde Rum nüfus iyice azaldı.

Museviler

Osmanlı sistemi içinde görev yapan Museviler, saray doktoru, hükümet tabibi ve askeri hekimler, hariciye mensupları, öğretim üyeleri gibi sınıflandırılır.

SANKİ CEPHEDE YOKTULAR..

Bizde "Mehmetçik" kavramının çağrıştırdığı isimler Ahmet, Mehmet, Ali, Mustafa olmuştur. Bu ülkede yüzyıllardır birlikte yaşadığımız gayrimüslimler var. Osmanlı'da paşa konumuna kadar yükseldiklerini, padişahların özel iltifatlarına mazhar olduklarını biliriz, ama onların isimlerini biz "Mehmetçik" içinde saymıyoruz. Sanki savaş zamanı bu insanlar cepheye hiç uğramamış, aniden ortalıktan kaybolmuş gibi bir kanaat oluşmuş. Gerçek öyle değil. Mehmetçik'le aynı cephede omuz omuza bu vatan için düşmanla savaşan gayrimüslimler de var.

''Peki Gayrimüslimler şehit olur mu'' tarışmasıyla ilgili farklı fikirler var.

''GAYRİMÜSLİM DE OLSA ŞEHİTTİR''

İlahiyatçı Prof. Dr. Beyza BİLGİN
Şehitlik, diğer dinlerde de olan, onların kendi dillerinde de karşılığı olan bir kelimedir. Onlarda da kendi değerleri için savaşan kişilere şehit denilir. Ama işler şimdi karıştı, artık şehitlik payesi Allah yolunda değil egemenlik ve otorite yolunda tartışılmadan yüzeysel biçimde veriliyor. Bir kurul yok elbette, "Şunlar şehittir bunlar değil" diye belirlesin. Savaştaki askerlerin hepsi birbirini öldürüyor, onlar da şehit sayılıyor. Madem şehit, neden birbirlerini öldürüyorlar?  Sivil şehitlik konusunda da gayrimüslim de olsa hepsi bizim insanımızdır. Şehitliğin verdiği birtakım haklar varsa o insanları da bunlardan yararlandırma taraftarıyım.

''SÖZ KONUSU VATANIN MÜDAFAASIYSA GAYRİMÜSLİMLER DE ŞEHİTTİR''

Zaman Gazetesi Yazarı Mümtaz'er Türköne
"ŞAHİTLİK" yani "tanıklık" üzerinden tasavvur edilen "şehitlik" makamı sadece İslamiyet'e özgü. Yabancı dillerde kullanılan "martyr" kelimesi, "şahitlik" yerine acı ve ıstırap çekmeyi yani "mazlum" olmayı öne çıkartıyor. Hıristiyanlığın yasaklı olduğu ilk üç asırdan kalma bu tabir, büyük işkencelere maruz kalan Hıristiyanları yüceltmek için ortaya çıkmış. Cihan Harbi'nde, Milli Mücadele'de hayatını feda eden gayrimüslimler, İslam itikadınca şehittir. Sevag Balıkçı da öyle. Çünkü söz konusu olan vatanın müdafaasıdır. Doğrusunu Allah bilir.

''ŞEHİTLİK KAVRAMI SULANDIRILMAMALI''

Araştırmacı yazar İsmail NACAR
Şehitlik kavramı İslami bir kavram. Şehit sayılan kişi şuurlu bir Müslüman olmalıdır, öyle geleneksel Müslüman da değil. Bu bilinçli Müslümanlık şuuru içerisinde mücadele verirse şehit olunur. Diğer dinlerde de din yolunda ölen kişiye bir kutsallık veriliyor, fakat bizdeki şehitlik kavramı tamamen Müslümanlığa aittir. Herhangi bir şekilde hayatını kaybeden kişinin şehit olması mümkün değildir. Örneğin, Hrant Dink. Kendisi yakinen tanıdığım, hemşerim olan biridir. Şehitlik mertebesi kendisi için de tartışılıyor ama kendisi olsa olsa mazlum, mağdur bir vatandaşımızdır. Devlet bu konularda hassas olmalı, mağduriyetleri gidermelidir, ama bunu yaparken şehitlik kavramını sulandırarak işin içinden çıkamayız.